Bitcoin Forum

Cevap: bok!

Geçen gün iyi partiden birisi meclis kantininde sahte bal markası olarak işaretlenen bir ürünün satıldığıni soyledi. Şimdi şöyle ekrana bakınca bize kim bilir neler geçiriyorlar düşünmek bile istemiyorum. Burada sağlıklı beslenin, yediğiniz ürünleri taniyin tarzında sözler yazmak istemiyorum. En basitinden İstanbul'da 20 milyon insan yaşıyor. Bu insanlar nasıl besleniyor?
Ne bileyim hacilar, son zamanlarda benim çevremde herkes kanser oluyor. Ne bileyim gardaş canım sıkıldı.

ablamı kanserden kaybettim ne kadar zor bir süreç olduğunu bilsemde malesef kaliteli ürüne ulaşmak imkansıza yakın siz kaliteli ürüne ne kadar ulaşırsanız ulaşın bir şekilde maddi düzen dengesizliği yüzünden uzun süreli kaliteli ürünleri tüketemiyorsunuz.

malesef devletimiz insan sağlığı adına en ufak yatırımı yok bu düzen içerisinde  bireysel olarak birşey yapamıyorsun.

10 yıllık bir dönemde dünya genelinde bal tüketimi yılda yaklaşık 18 bin ton artmış durumda. Bunun yarısı ingiltereye ait. İşin garip tarafı bal üretimi azalırken bal tüketimi artıyor. Üretim miktarı azalıyor fakat arz miktarı artıyor. Aradaki bu boşluğu açıklamanın tek yolu: Balda sahtecilik. Balın ucuz şuruplarla seyreltilmesi bal sahteciliğinin en bilinen yolu. Dünyada satılan balların neredeyse tamamı sahte.

Gerçek bal üreticisi de günümüz şartlarında ürettiği balı satamaz. Çünkü sahte bal üreticilerinin reklam gücü ve pazarlaması ile rekabet edecek şansı yoktur.

Netflix: Gıda Suçları. Bölüm 1 bal üzerine yapılmış tamamen. Dehşet verici bilgiler var hocam burada. Bunları öğrendikten sonra artık gerçek bal aramaya zahmet bile etmiyorum: https://www.netflix.com/title/80146284

Bu konuda size katılıyorum ve aynı şekilde babamı kanserden kaybettim. Kaliteli ürün dediğiniz aslında herkesin ulaşamayacağı yerlerde yani eşin dostun akraban eğer bu iş ile uğraşmıyorsa ve gerçekten iyi insanlar değillerse çok çok zor. Geçen gün kapımıza dut pekmezi geldi ve annem pekmezi almak istedi 40 TL fiyat / 1.7 kilo geliyor. annem 40 lira uzatırken ben adama 40 çok değil mi yahu? 25 liraya ver alalım dedim :) adam hiç sıkıntı yapmadan hadi abi bu da böyle olsun siftah dedi. Aldık pekmez denen sıvıyı koyduk masanın üstüne :) tadına bir bakayım dedim ki sahte olduğunu biliyorum sadece annem inatçı onun inadını kırmak için almasına müsade ettim. aldığımız pekmez dediğimiz şey zaten şekerin yanmış hali yani dutla filan alakası yok gerçekten. sonra city farm dan 450 gramlık organik dut pekmezi aldık 17 TL :) kısa net sahte ürün çok ama fiyatı insanlara cazip geliyor hepsi bu. bu arada aldığımız 1.7 kglik pekmezi lavabo dan dökmeye karar verdim az bir şey döktüm ve lavaboyu tıkadı gitmedi sonra olduğu gibi kaldırıp çöpe attım.

Başınız sağ olsun, malesef ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri. Zenginler kaliteli ürün bulabiliyor bir yerlerden getirebiliyorken normal halk başka ülkelerde satılmasının büyük yaptırımları olduğu gıdaları tüketmek zorunda bırakılıyor. Ne yediğimiz bal gerçek bal, ne et diye aldıklarımız et. Sağlıklı beslenemeyen kişilerin bir gün büyük hastalıklara yakalanacağı kesin, biz hala içine binbir çeşir katkı maddesi katılmış şeyler yiyebiliyoruz. En güvenilir bilinen firmalarda bile kanatlı etleri çıkıyor, şeker adı altında glikoz basılıyor, peynir yiyoruz ama içinde süt yok.
"Doğal" olarak nitelendirilen ürünlerin fiyatı ise en az 2-3 kat pahalı

Ülke olarak maalesef bu konuda insan hayatına zerre değer vermiyoruz. En bilindik marketler bile, kurallara uygun olmayan ürünleri satabiliyor. Üreticiler desen zaten, birçoğu cebine girecek paranın derdine düşmüş, kaliteyi düşürüyor da düşürüyor. İşte bir yerden sonra bazıları sahte ürün üretmeye başlıyor.

Burada vatandaş olarak alım gücü bu kadar düşükken yapılabilecek çok bir şey kalmıyor. Yine devletin kendi eli ile çok sıkı denetlemeler getirmesi lazım. Firma şunu bilmeli; bir gün hile yaparsam, tüm paramı kaybederim. Bizim gibi ülkelerde caydırıcı cezalar çok işler, sadece uygulanın yeter. Yoksa istediğimiz kadar insan hayatı diye anlatıp gezelim, kimse oralı olmaz.

Devlet şuan zaten aman iş veren üzülmesi, aman işsizlik artmasın diyerek bu işlere hiç gireceğini sanmıyorum. Gerçi bu kriz yokken de durum farklı değil de neyse.

Çözüm olarak, sadece denetleyiciler değil. Sade vatandaşın da her yerde şikayet hakkının olması lazım. Örneğin girdiniz bir fırına ve ekmeğin gramajının farklı olduğunu fark ettiniz, hemen oraya şikayet ettiğinizde ekiplerin acil gelip denetlemesi lazım. Bu durum trafikde de böyle olmalı, siz bir şeyi bildirdiğiniz an o kişi ceza almalı ki, yarın tekrar aynı hatayı yapmasın.

Biz de eğitim-öğretim diye bir şey olmadığı için tüm sorunları ancak ve ancak ceza ile engelleyebiliriz. Ne zaman ki gerçek bir eğitim-öğretim gelir işte o zaman bu cezalara da ihtiyaç kalmaz.

bal konusu burada daha önce geçti hatta forumda satan bi arkadasta vardı orada da konusuldu. Balı labraturara sokmadan gercek sahte ayrımı yapamazsınız. Gercek sahte ayrımı bal sıvısı arıdan mı cıkıyor yoksa arı kullanılmadan yapılmıs mı onu ayırt eder.
Bal denen seyin üretimi şu şekilde arılara hazır kovan hazır petek veriyorsunuz sekerli suyuda veriyorsunuz hayvan o sekerli sudan bal üretiyor. Bu gercek bal diye geçiyor.
Asıl gercek bal yani arının dogada dolasıp ürettiği bal ise bir bakıma ilaç kıvamında oluyor. bu bala kilosu 150liradan asağı ulaşamazsınız. ama kilosu200 den satılan petekte olup sahte oldugundan emin oldugum ballarda var. yani fiyatta bu anlamda kesin sonuc vermez.
Sahsen ben balparmak alıp sekerlı sudan arının urettiği balı yiyorum.

Ya hocam sahtekarlığın asıl yeri meclis zaten. Eğer onlar dürüst olsa işini ehil olarak yapsa. Ülke düzlüğe çoktan çıkar. Balık baştan kokuyor maalesef...

Geçenlerde Migrostan eski kaşar aldım eve geldiğimde son kullanma tarihinin geçmiş olduğunu gördüm bana kakalamışlar kaşarı halbuki Migrosa güvenmiştim son kullanma tarihine bile bakmamıştım. Türkiye yıkık bir ülke maalesef güvenilecek kurum kalmadı.

işlem görmüş ambalajla süslenmiş gıda ürünlerini tercih etmemeye özen gösteriyorum ben. yöresel ya da yerel kendi ürünlerini patatesini soğanını balını karpuzunu peynirini ekmeğini sütünü satan yol üzeri satıcılardan ya da yöresel pazarlardan denk geldikçe imkan buldukça ürün tedarik edilmesi taraftarıyım. bu satıcıların da ahlaksızları yozlaşmışları çıkar mutlaka, ama markette ambalaja girmiş kimyasal, koruyucu maddelere bulanmış ürün almaktansa bu satıcılardaki risk daha düşük bence.

Bu aslında çok farklı tartışmaları da beraberinde getirecek bir konu,

tek cümleyle özetlemek gerekirse atalarımızın yaşadığı tarzda doğal bir hayatı, şu an dünyadaki 8 milyar insana uyarlamaya imkan yok,

8 milyar insanın bırakın lüks bir hayat yaşamasını, örneğin haftada 2 kez biftek yemesini sağlayabilecek bile bir doğal kaynak mevcut değil dünyadaki kara parçalarında,

o yüzden eti bile labaratuarda üretmeye çalışıyorlar, tarımda topraksız kimyasal sularda hidrofonik yöntemleri uygulamaya geçtiler...

Nüfus geometrik olarak artmaya devam ediyor, eğer kontrol altına alınamazsa çıkacak olan 3. dünya savaşında çok daha farklı kitle imha yöntemleri kullanılabilir... Kimilerine göre meşru olarak satışına izin verilen sahte / işlenmiş gıdalar da bu "nüfus kontrol" yöntemlerinden biri zaten...

%100 katılıyorum. Ailemde çifçtilik yapan çok sayıda insan var. Kendim zerre kadar anlamasam da, geçenlerde bir muhabbet sırasında onlardan biriyle konuşurken neden bu yerli tohumlar kullanılmıyor. Siyez buğdayı vs. gibi yerli tohumlar neden üretilmiyor, neden bu tarz ürünlerin üretimi desteklenmiyor diye sordum.

Kendisi direk bana 2 tür mısır gösterdi. Birincisi yerli tohumdan üretilen yarısı dolu yarısı boş dişleri dökülmüş gibi duran bir koçan. Diğer bu GDO'lu dediklerimizden koskocaman bir mısır koçanı ve üstünde inci gibi sıralı mısırları...

Sonra dedi ki o yerli dediğimiz tohumları bugün üretiyor olsa buğdayın kilosu 50TL, mısırın 100TL olurdu ve büyük ihtimalle ülkenin yarısı açlık sorunuyla karşılaşırdı. Hak verdim ne yalan söyliyim. Tarımda tohum, gübre ve ilaç etkisi çok önemli. Bence genetik bilimcilerin yapması gereken en iyi tohum, en iyi ilaç ve en iyi gübreyi, üretim miktarını arttıracak şekilde tasarlamak. Ama gördüğümüz kadarıyla buna çalışan kimse yok.

Ama bal konusu başlı başına bir facia. Bunu da iş için gittiğim bir eğitimde Kars'ta bal üreten birisiyle konuşmuştum. Ya sonuçta bu bal denen mereti arı yapmıyormu diye düşünüyordum hep. Meğer yapmıyormuş :) Evet artık balı da fabrikasyon üretiyormuş. E dedim o zaman bizde petek bal alırız onu da yapacak halleri yok ya... Evet, maalesef artık onu da yapıyorlarmış... Yani sağlıklı beslenmek için, 5 dönüm araziniz, yerli tohumlarınız, ineğiniz, tavuğunuz ve arılarınızın olması lazım.

tüm nüfusa yetsin diye %1 bal oranlı ballı sütler limonsuz limonataları tartışıyoduk geçenlerde :)
global anlamda nüfus kontrolü için uygulanan karanlık planlar olması muhtemeldir, ama ülkemizdeki kar amacı güdümü çok daha önünde

Hocam yeni teknolojik gelişmeler ve kaynakların azalması sonucu ortaya çıkan gıda ürünleri icin yapacak bir şey yok. Bazıları hayır, doğadaki bütün besinler her insana yetebilir yeter ki adaletli dağılım olsun diyebilir. Ben bu tartışmalara girmek istemiyorum:))
 Kaynak kit diye insanlara zehir verilmesinin bir mantığı yok. Konuya yazan bazı arkadaşlar sadece bal üzerinden gitmiş ama konu bal değil. Deneyimsizlik, aman sendecilik, bilgisizlik ve her konuda fakir kalan biz gariban halk.

Yediğimiz her şey sağlıksız, her şey katkılı, her şey sahte. Mecliste böyle bir olay olması iyi olmuş, halkın neler yaşadığını görmelerine yardım eder. Zincir marketlerde bile satılan ürünler hileli, halkın bal diye satın aldığı şeyler glikoz şurubundan başka bir şey değil. Petek bal alanlar sağlıklı sanıyor ama petekler de yapay. Bal mumu ile yapılıyor. Sağlığı satın almak çok pahalı ve sağlığınızı kaybetmek çok kolay, yediğimiz her şey bize fark etmesek de zarar veriyor.

Bir kaç gün önce bir dayıyı ziyarete gittim meclise, beklerken 2 türk kahvesi, 2 şişe su aldım kantinden, ne kadar dedim hepsi 3 TL dedi, kısa bir şaşkınlıktan sonra vatandaştan bağımsız bir bölgede olduğumu anımsayıp gittim masaya oturdum.

Ben olsam 100TL verirsem para üstü olarak mı 3TL vereceksiniz diye sorardım  ;D

İğneada'da ormanın içinde yabani floradaki arıların ürettiği balı ormana girişte çok iyi niyetli civar köylerde yaşayan bir amca satıyor, 60 tl'ye falan almıştım, pazarlıkla 20 tl de arı poleni, toplam 70'e bağladım  :), telefonunu isteyene gönderebilirim, 1 gün kamp yaptım Longoz ormanlarında, ertesi sabah baktım amca çıkışta hala bal satıyor "aradığım balcı budur" dedim  ;D

gerçekten mükemmel lezzette bir çiçek balıydı, yediğim en doğal ballardan biriydi diyebilirim.

Kırgızistan'da 3000 metre civarında arıcıların yine benzersiz florada yaptığı bal da bambaşkaydı, böyle bakir yerlerde katkı maddesi zaten arasanız da bulamazsınız, insan elinin kirletemediği bölgelerden çıkan bal rakipsizdir.

Rivayete göre Büyük İskender Doğu Karadeniz civarında ordusuna "deli bal" tabir edilen kestane balından yediriyor  ;), bu balı aşırı tüketen askerler 1-2 hafta zehirlenme tehlikesi geçirip akla karayı seçse de sonrdan muazzam güçlenip bilinen dünyayı fethediyor İskender'le beraber, bu da böyle bir efsanedir...

Aslında her yediğimiz şeyi kontrol etsek eminim içinde neler çıkacak neler. Dışarda yediğimiz yemekler, içtiklerimiz vs vs.
Türkiye'de maalesef insan hayatı ucuz , o yüzden de bu firmalar istedikleri gibi at koşturuyorlar etrafta.

Dönem dönem açıklanan taklit ve tağşiş listelerine baktıkça içim bir hoş oluyor ne yalan söyleyeyim. Yapılan sahte ürünlere bu kadar çok para vermek ayrı bir ironi. Aslında bunun en büyük nedeni de bir noktada hızlı artan nüfus oluyor. Eldeki kaynakları hızlı ve kontrolsüz tüketmek bizleri çok daha kötü noktalara getirecek.

Başınız sağolsun hocam. Biz ne desek boş ama şunu samimiyetle söyleyebilirim. Dua ederken mandown isimli arkadaşın ablası diye dua edeceğim. Buna tüm kalbimle söylüyorum. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah.