Açıkcası izlemeyen çok şey kaybetmiştir diyorum. Kaliteli oyuncu kadrosu, ince göndermeler bknz: Sizin desteğinizle anca eurovisiona gidebiliriz 😁 Oktay kaynarca'nın olduğu sahnede 4.duvarı kırma gibi. Ve ana karakterimizin rivali Emrah'la olan muhteşem çekişmeleri gerçekten insanı bulunduğu stresli hayattan uzaklaştırıyordu. Erken bir final olmuştu ne yazık ki. Ancak buna da şükür diyebileceğimiz bir seri. Hatta belirli bir kitlenin playlistinde Hz.Yusuf dizisiyle yer alıyor ve ara ara dönüp tekrar izliyorlar. Gerçekten hak edilmiş bir sıralama.
Bu arada youtube daki bipsiz versiyonları kaldırmamalarına rağmen bu noktadaysa gayetten başarılı bir sonuç.
|
|
|
"Bir suçu yeterince büyük bir kalabalikla işlersen o artik suç değildir". Zaman içerisinde kamu düzeninde o kadar yozlaşma oldu ki. Biz her duyduğumuzda sinirleniyor öfkeleniyoruz ama böyle geldi böyle gidiyor diyerek üç gün sonra unutuyoruz. Bu tarz olayların kesinlikle önüne geçilebilmesi için ciddi yaptırımlar şart.
|
|
|
Kore savaşından sonra Kore'nin kişi başı milli gelirinin neredeyse dünya sonuncusu olduğunu da not etmek lazım. Yıkılmış bölünmüş bir ülkeden buralara gelmeleri, özellikle elektronik, çip ve pil teknolojilerinde(elektrikli araba) dünyanın en iyi ülkelerinden biri olmaları gerçekten takdire şayan.
Baksanıza ilk haline insanın içi kararıyor baktıkça ancak sonraki hali ile iş , okul çıkışı kafa dağıtmak için 15-20 dk bile burada bir yürüyüş yapmak insanı deşarj eder. Açıkcası bu durumu vatandaşlarının ruhsal ihtiyaçlarını göz etmelerine bağlıyorum. Tabi iş sadece Kore'de de bitmiyor vatandaşın yaşam biçimine baktığınız zaman sadelikten ve israftan kaçınan bir tutum sergilemeleri de bu ülkenin savaştan sonra hızlı bir yükseliş sergilemesine ön ayak oluyor. Tabi Kore'nin ekonomik gelişimine "Han Nehri Mucizesi " deniliyor. Samsung, Lg ve Hyundai gibi bilindik markaların bu dönemde altyapılarını geliştirerek ağırlıklı olarak ihracata yönelmeleri ile ekonomide hızlı bir yükseliş oluyor. Yanlış bilmiyorsam da senelik %10 civarlarında yükseliş söz konusu olduğu dönemlerde olmuş bu mucize döneminde. Barış Özcan'ın şurada bir vlog serisi var bu konuyla ilgili ve Elin oğlundan bildiğimiz Chabby'de eşlik ediyor kendisine. Gerçekten güzel bir iş olmuş merakı olanların izlemesini öneririm. https://www.youtube.com/watch?v=G16TpbnSpFw&ab_channel=Bar%C4%B1%C5%9F%C3%96zcan
|
|
|
Biz gurbetçilerin parasını euro da dolarda tutmaları yerine yuvam hesabıyla Türkiye'de tutmaya çalışıyoruz ama göz ardı edilen bir husus var. Bazı kriterlerle zamanında Türkiye'de sigorta girişi olup hastalık beyanı gibi durumlarla erken emeklilik alan gurbetçilerimiz var. Bu arkadaşlar bankada biriken paraları dövize çevirip alıp götürüyor. Buna da bir düzenleme gelmesi gerektiği düşüncesindeyim nitekim sistemin açığını kullanan birçok gurbetçi tanıdığım var bu şekilde. Yaşadıkları ülkedende buradan da emekli maaşı alanlar var. Sonra buraya gelip ülkenin ekonomisi çok güzel diye ahkam kesiyorlar. Emekli mi oldun oradaki oturma iznini sildir gel almaya başla maaşını demek lazım.
|
|
|
Bu konuda en önemli his insanın parasının olması ile alakalı. Eğer paran varsa herşeyi yapabilirim hissi oluyor insanda. Hani bir durum olunca eski türk filmlerinde derler ya kaç para ulan diye işte o gücün simgesi oluyor.
Valla hocam sadece parası olupta herşeyi yapabileceğini düşünüp hisseden insanlar sonradan görme gibi oluyor. Yarım Elma dizisinde bir replik vardı "gıroyum emme para bende" şeklinde onu anımsatıyor. Bana göre tam adanmışlık gerekiyor. İnsan yatarken de kalkarkende aklında tek birşey var ise onu gerçekleştirir olarak görüyorum. Zihnimizin ufak bir kandırılmayla neleri başardığına dair 2 tane hikaye paylaşacağım. 1950li yıllarda İskoçyaya yük taşımak için Reefer tipi bir gemi yanaşır. Demir attığı limanda yükünü aldıktan sonra, gemide çalışan denizcilerden biri acaba unuttuğumuz bir yük kaldı mı diye bakmak için soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışardan kapatır.
Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, lakin mümkün değildir. Gemi hareket eder ve denizciyi unuturlar.
Mahsur kalan denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağını anlamıştır. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Günbegün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücudunu nasıl uyuşturduğunu sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın verdiği acıyı anlatır.
3 gün sonra soğuk hava kapısını açan başka bir denizci, zavallı adamın cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur ve.. kendisi de hayretten dona kalır.
Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19dur. Çünkü soğutma sistemi zaten çalıştırılmamış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı normal bir dereceye yükselmiştir. Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı için ölmüştür.
Bir insan donacağına kendini inandırdığı için, normal bir sıcaklıkta soğuktan ölmüştür. Kaynak: https://www.denizcilikbilgileri.com/soguk-hava-deposunda-olen-denizci-denizci-hikayeleri/
Amerika'da bir idam mahkumu,idam günü gelip çatınca,elektrikli sandalyeye oturacağı anın endişesini yaşamaya başlar.Fakat işler rutinin dışında gelişir. Hapishane müdürü,mahkumun yanına gider, o gün onu idam edeceklerini,ama eğer hapishanenin istediği şartı yerine getirmesi halinde ailesine iyi bir para kazandırabileceğini söyler. Mahkum biraz düşünür ve şartın ne olduğunu sorar. Müdür,elektrikli sandalyede değil,zehirli bir serum ile damardan enjektasyon yöntemiyle idam etmek istediklerini söyler. Mahkum kabul eder ve derhal sedyeye yatırırlar. Serumda yeşil,mavi ve kırmızı renkte 3 farklı sıvı vardır. Doktor mahkuma olacakları anlatmaya başlar; - Önce yeşil sıvı damarına enjekte edilecek,ellerin ve ayakların uyuşacak. Sonra mavi sıvı enjekte edilecek,yüzün kolların ve bacakların uyuşacak. Son olarak Kırmızı sıvı enjekte edilecek, şuurun kaybolacak,solunumun ve kalbin duracak. Işlem başlar ve doktorun söylediği semptomlar görülmeye başlar. Önce eller ayaklar,sonra kollar ve bacaklar,sonra da şuur kaybı solunum ve kalp durması. Doktor ve hapishane müdürü gözgöze gelir,birbirlerine onay mahiyetinde kafa sallarlar. Mahkum infaz edilmiştir. Bu infaz aslında bir deneydir. 1921 yılında Kurt Abelade isimle mahkum, bir psikolojik deneyin olumlu sonuçlanan deneyine kobay olmuştur. Ailesine ödenen para bağış değil, aslında yasa gereği ödenmesi gereken tazminattır. Ve son olarak,serumdaki sıvılar zehir değil, su'dur. Gördüğünüz gibi ölmemesi gereken durumlarda zihnini öleceğine inandırması ile ölen iki kişi var. Kazanmak akılda başlar sözünü çok doğru buluyorum açıkçası. Hatta son olarak bu konuya örnek olarak birde ülkemizden bir video paylaşayım https://www.youtube.com/watch?v=v3ArJoNv4vM&ab_channel=MikrofonSende
|
|
|
Proof of Authentication Format:#Proof Of Registration Forum Username: meser# Forum Profile Link:https://bitcointalk.org/index.php?action=profile;u=2855320 Telegram Username: @mesertr Participated Campaigns: Signature Erc-20 Wallet Address: 0x464064d792629472416c1233AB162e3c8FbBa284
|
|
|
Bugün açılan şu belediye başkanıyla ilgili konudan sonra ufak bir düşünce aldı beni. Makam mevki bir insanın egosunu pohpohladığı ve bu makamın verdiği özgüvenle mi diyelim kendisini ciddi anlamda önemli birisiymiş gibi hissettirdiği ap apaçık ortada. Ancak bazı durumlar var ki ufacık şeyler insanların hisler insanlarda farklı bir sinerji enerji veriyor.
Bir ara bir video denk gelmişti. Birisi milyarder birisinden tavsiye istemiş. Ve milyarder ona demiş ki bir sonraki uçak biletini business classdan al. Adam dayanamamış sormuş neden böyle yapayım? Milyarderin cevabı şöyleymiş: Sen bir kere business classda seyahat ettikten sonra hislerin duyguların tekrardan business classda uçmak için can atacak ve sende başarılı olmak için elinden geleni yapacaksın demiş. Düşünsenize her ay Kars'tan İstanbul'a bir defa uçakla gidiyorsunuz ve maddi durumunuz kötüleştiği için bu seferde otobüsle gideyim diyorsunuz o da ne 20 küsür saat git babam git bitmiyor. O uçak seyahatini tekrar arayacaksınız hatta bir sonraki sefere tekrar durumu düzeltip uçakla gitmek için can atacaksınız.
Başka bir örnekle devam edeyim. Takım elbise giymeye alışık birisi değilim. Önemli günlerde giyerim ve giydiğim zaman sanki içimden bir enerji patlaması olup herşeyi yapabilecekmiş gibi hissederim. Veya bir konferans seminer fuara katıldıktan sonra o konuyla ilgili bir heyecan bir istek gelir. Hatta ilk kurumsalımsı iş deneyimim diyeyim stajer olarak çalıştığımda iş yerinde bir çaycı ablamız vardı onun masana çay getirmesi bile insana ayrı bir hava katıyordu. Keza ilk kurumsal bir işte çalışan insanların ilk öğrendiği şey dost kazığı oluyor çünkü o ortamda takdir edilme isteğiyle herşeye koşuştururlar ve başarılı olma dürtüleri onları itekler.
Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda var mı sizi de böyle itekleyen bir unsur bir ritüel bi alışkanlık.
|
|
|
Belediye başkanı statüsü ister istemez insanlara bu dağları ben yaptım düşüncesini konduruyor. Ama oysa ki bizim seçtiğimiz normal bir vatandaş. Hatta bundan bir kaç sene önce çalıştığım işyeri ingilizcem var diye ufak fuarımsı bir etkinliğe yardımcı olarak göndermişlerdi. Yanında bulunduğum abi eski belediye başkanıyla tanışıkmış ve sohbet ederlerken yeni belediye başkanıyla karşılaştılar. Sadece belediye başkanı nasılsınız Ahmet bey diyerek selamlaştı ve ayak üstü bir iki dakika sohbet ettiler. Yeni belediye başkanının yanındakiler eskiyi iplememişti. Sohbetleri bittiğinde eskinin ağzından şöyle bir laf döküldü bu yanındakiler önceden benim peşimden böyle koşardı eski olunca unutuluyoruz. Gerçekten de böyle bir durum var düzenin ve itibarlının götünü kaldırıyor insanımız. Asıl olması gereken tutum şu olmalı birazcık. SourceOlmalı derken tam olarak böyle değil karşısında el pençe durmayıp gereken saygıyı abartmadan göstermek. Karşımızdakinin bizden üstün olmadığının farkına varmak. Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve Biliyor musunuz ne düşünüyorum? diye sordu, Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide, benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti. Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum. bir an durdu ve sonra Dün buraya, kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Oteldeki odama, kendim çıktım.
Bu sabah otelden buraya, yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum. Seyirci gülmeye başlamıştı. Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi; Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır. Kaynak: https://www.akademikakil.com/kagit-bardak/haldunguner/Ve bu haber hakkında söyleyebileceğim tek şey ise böyle gelip böyle gider. Bu ne ilk ne de son yani. Bakın misal geçen birkaç hafta önce de bir ses kaydına denk gelmiştim. Kendisiyle fotoğraf çektirmek istemeyen bir memura hakaret edip sürdürmek isteyen bir belediye başkanı daha vardı. https://twitter.com/yasarustaportal/status/1483774428001484805Fotoğraf çektirmek istememesi gayet normal bu arkadaşın kendi siyasi görüşüyle onun ki çelişebilir. Veya memur olmanın gereği olarak siyasi bir görüş belirtmek veya propagandası yapmak istemiyor. Gerçekten de yazık be ülkemin geldiği şu hale... Bir Ekleme: Stanford hapishane deneyi, mahkûm veya gardiyan olmanın psikolojik etkileriyle ilgili bir incelemeydi. Deney Stanford Üniversitesi'nde psikolog olan Philip Zimbardo liderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından 1971'de yapıldı.[1] Yetmiş kişi arasından yirmi dört lisans öğrencisi gardiyan ya da mahkûm rollerini oynamak üzere seçildiler. Seçilen öğrenciler Stanford psikoloji binasının bodrum katındaki sahte hapishaneye yerleştirildiler.
Mahkûmlar ve gardiyanlar çok çabuk bir şekilde rollerine adapte oldular. Deney öngörülen sınırların dışına çıkıp tehlikeli ve psikolojik olarak hasar veren bir duruma geldi. Birçok mahkûm duygusal olarak travma geçirirken gardiyanların üçte biri "gerçek" sadistik eğilim sergilemekten yargılandı. Mahkûmların ikisi daha deneyin başında çıkarılmak zorunda kalındı. Kendisi dahil herkesin rolüne iyice kaptırdığından emin olduktan sonra Zimbardo altıncı günün sonunda deneyi bitirdi.
Ünlü deneyi çevreleyen etik meseleler sıklıkla Zimbardo'nun önceki fakülte arkadaşı Stanley Milgram'ın 1961'de Yale Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği Milgram deneyi ile mukayese edilir.
Bu olay filmlere de konu olmuştur. İlk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine daha sonra 2010 yapımı The experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Stanford_hapishane_deneyiGerçekten de insanların egosunun bir sınırı olmuyor. Pohpohlanacak bir konumdaysa vay çevresindeki insanların haline...
|
|
|
Odaklanma sorunları, dikkat dağıtıcı unsurlar, kitap okuma alışkanlığının olmaması, tercih ve zevklerimize göre kitap seçmeme ve göz tembelliği gibi birçok sebep yatıyor bu sorunun altında. Dikkat dağıtıcı unsurlar olarak telefon, bilgisayar, tv gibi unsurların bizlere daha çok çekici gelmesi kitaplardan uzaklaştırıyor bizleri. Çocuklukta telefon televizyon bilgisayar gibi unsurları çocuklarını susturmak için veren ebeveynler sayesinde kitap okuma alışkanlığı yerine interaktif unsurlara yönelim gerçekleşiyor. Polisiye roman seven birisinin gidipte felsefik bir kitap okuması onun kitaplara olan isteğini belirli bir süreliğine köreltiyor ve arra verilen sürede ssevdiği tarzdan uzaklaşıyorsa büyük sorun teşkil ediyor. Okuduğu 5 satırı anlamayıp tekrar baştan okuyan bireyler ki odaklanma sorunundan muzdarip kişiler oluyor bunlar kitap okumaktan sıkılır hale geliyor. Vücudumuz kaslardan oluştuğu gibi gözlerimizde de kaslar bulunmakta. Bu kaslar gerektiği gibi çalıştırılmadığında körelip tembelleşiyor. Misal akşam oturdunuz elinize bir kitap aldınız başladınız okumaya. 5-10 sayfa sonra gözleriniz yorulur ve esnemeye başlarsanız müjde nur topu gibi göz tembelliğiniz var ![Smiley](https://bitcointalk.org/Smileys/default/smiley.gif) Bende lise sonun yazında başlayan kitaplardan uzaklaşma maceram olmuştu. Bulunduğum ildeki halk eğitim merkezlerinde yer alan anlayarak hızlı okuma kurslarına hafta sonu bi atraksiyon bir değişiklik olur diye kayıt olmuştum. Ve sonuç hayatımı ciddi anlamda değiştirmişti. Kitap okurken daha çok odaklanıyor, daha hızlı okuyor ve okuduğumu daha iyi anlıyordum. Bize ilkokulda nasıl okunur onu gösterdiler ancak nasıl doğru okunur onu göstermediler. Blog0x platformunda bu konuyla ilgili iki yazı yazmıştım. İlgilenen arkadaşlar olursa mesaj kutumu doldurabilirler Anlayarak hızlı okuma 1 https://blog0x.com/post/anlayarak-hizli-okuma-1-1644278866Anlayarak hızlı okuma 2 https://blog0x.com/post/anlayarak-hizli-okuma-2-1644369549
|
|
|
Para mutluluğu satın almaz ancak mutlu olabileceğiniz zamanı alır. Bu hayatta herkes hayalleri ve istekleri doğrultusunda belirli bir miktarda kazanca sahip olmak zorunda ve bunun içinde çalışması gerekiyor tabi babadan dededen zengin değilse. Asgari ücretle çalışan bir insan giderde 1 ayın 10-15 gününü evin kirasına 2 gününü elektrik faturasına 6-7 gününü doğalgaza 1 gününü suya harcarsa ve 5 gününü de mutfak için harcarsa zaten kafadan 25-30 gün borçlara çalışıyordur. Bunun görünmez giderleri de eklediğinde elinde avucunda birşey kalmıyor. Kredi kartına habire giriyor ve bir taraftanda borç batağına saplanıyor. Hanımı evde yağ diyor tuz diyor adamın gönlü cız ediyor. Hadi bu hesaba ekle ekleyebiliyorsan 3 çocuğu(!) https://www.yenisafak.com/ekonomi/sigortali-calisan-sayisi-zirvede-3724014 2 aralıkta yayınlanan habere göre 24 milyona yakın sigortalı çalışan var. Hiç kuşkusuz asgari ücretle çalışan birey sayısı bu sayının %50'sine yakın 12 milyon kişi de. Bu sayıyı 3 le çarpalım bu kişilerin ailelerinin tek çocuklu olduğunu varsayarak ( Yine optimist yaklaşıyorum 3 çocuk olarak hesaplamıyorum ![Smiley](https://bitcointalk.org/Smileys/default/smiley.gif) ) etti mi 36 milyon. Tüik ocak ayında %11.2 işsizlik oranı vermişti. 80 milyondan %10 olarak hesaplayalım matematiği kolay olsun. Oradan da bi 8 milyon eklemenizi isteyeceğim. etti mi size 44 milyon kişi. Bu ülkenin yarısı asgari ücretle hayata tutunmaya çalışıyor Hayata tutunmaya çalışanın bu hayattan keyif alması mümkün mü Şimdi birde gelirlerinin asgari ücretin üzerinde olanlara bakalım. O kadar sene okul okumuşlar kıçlarını yırtmışlara bakalım. Adam 7 yaşından en kötü 22 yaşına kadar 16 sene sıralarda dirsek cürütüyor aldığı maaş 6bin tl 450 dolar yapıyor. Ki top topu 450 dolar aylık kazanmak için gençliğinden feragat ediyor. Her ay bu 450 doların 50 dolarını köşeye atsa 600 dolarla en fazla 4 yıldızlı bir otelde bir hafta tatil yapabilir. Onda da bir yılın stresini atamaz. Sinemaya gitse, bir tiyatroya gitse veya kitap alsa ki bunlarda sosyalleşmeden sayılmaz yine ucu ucuna gidecek. Liseden sonra okumamış sanayiye veya herhangi bir iş koluna atılmış kimselere bakalım. Onlarda çok nadir kendini geliştirmiş onun dışındaki de sabah dükkanı git aç akşam kapat. Kepenk açmasa bile eksiye giriyor habire. O bile kılı kırk yarıyor ki eksiye girmesin dertler kafasını şişirmesin. Yok yani hayata tutunmak için çabalamayan bir kimse. Misal ben öğrenciyim ve şuanda ekstra kovalamalar yapıyorum buradaki fırsatlar dışında ama gerçektende her geçen sene durum kötüye gidiyor. Bundan 3-4 sene önce yazın biriktirdiğim para ile okul dönemini rahat çıkartırken şuanda şubat ayı ve birşeyler biriktirmem lazım diyorum bu dönemi kapatabilmek için. Bu ülkede yandaş olmadıkça insana huzur yok gibi duruyor ne yazık ki!!! Söylesenize yaşamak için çabalarken bu hayattan nasıl tat alabiliriz? Verdiğin emeğin değerini alamadıkça yaptığın iş zulüm olarak gelmez mi? Bugün amerikadaki birisi bir gün çalışıp 4-5 günlük masrafını çıkartabilliyorken bu ülkede 1 günlük çalışmayla ucu ucuna kısarak 1 günü çıkartmak koyuyor be insana. Fazla birşey istemiyoruz emeğimizin değersizleştirilmesine dur densin istiyoruz. Diğer ülkelerdeki yaşıtlarımıza çok normal gelen şeylerin bizlere lüks sayılmamasını istiyoruz. Bizde emeğimizle hakettiklerimizi almak istiyoruz. Belki o zaman uzun zamandır unuttuğumuz hayattan tat almayı tekrardan hatırlarız.
|
|
|
Teşekkürler hocam peki bu hareketleri uygulandığınızda fayda gördünüz mü Duruşunuz değişti mi? Birde bu hareketleri kaç dakika uygulamamız gerekiyor.
Düzenli olarak günlük 10 dakika ayırsam acaba yeterli olur mu merak ediyorum.
Şöyle hocam istemsizce postür bozukluğu oluşuyordu hep belim böyle öne doğru gidiyordu ve mahcup bir duruşta oluyordum. Daha sonrasında bu hareketleri evde ne zaman öyle hissetsem 3-4 dk yapıyordum. Duruşum öncekine nazaran çok daha iyi oldu hala bu sorunları yaşıyorum ancak öncekine nazaran çok daha iyi durumdayım.
|
|
|
Blog0x platformunda bu konuyla ilgili ufak bir yazı yazmıştım bende zamanında çok muzdariptim bu konuda. Daha sonrasında gördüğüm bir egzersizi de anlatarak ekleyeyim buraya. Plank hareketi pozisyonunda diz kapaklarınızın üstünde durun ve dirseklerinizle vücudunuzu destekleyin belinizle bir kavis oluşturun. Bel noktasında ağrı hissedersiniz ama birkaç gün sonra ağzı azalır belinizin daha düz bir hal aldığını görürsünüz Sourcehttps://blog0x.com/post/vucudunuz-sizi-yavaslatiyor-mug-1644503530Ekleme: Bu konuda bel korsesinden de destek alabilirsiniz. Daha iyi verim için yukarda bahsettiğim egzersizlerden sonra kullanabilirsiniz. Ortalama 75-150 tl civarındadır.
|
|
|
Kafayı dinlemek için sessiz bir yer aramaktansa çevremizdeki gereksiz gürültü kaynaklarını uzaklaştırmak daha bir seçenek olur bence 😁 Ama deneyimlemek ister miydim evet ilginç bir deneyim olurdu ![Wink](https://bitcointalk.org/Smileys/default/wink.gif)
|
|
|
Bir ara couchsurfingden bir misafir ağırlamıştık öğrenci evimizde 10-15 gün kadar. Baya kafa bir çocuktu geldiği günün akşamına çarşıdan nargile alıp gelmişti. O yaparken baya bir tiryakisi olmuştuk giderken bize hediye olarak bırakmıştı sağolsun ama bizim yiyeceğimiz bok değilmiş onu anladık. Ya temizliğini iyi yapamadık ya da nargilecilerin tabiriyle açmayı becerememiştik. Birkaç içimden sonra boğazlarımızı pert etmiştik. Baktık yapamıyoruz letgoyla satıp dolabı ağzına doldurmuştuk
|
|
|
Bizim ülkemizde bu haberi şu şekilde yapsak daha mantıklı olacaktır."En uzun menzile sahip 20 elektrikli belediye otobüsü". ![Grin](https://bitcointalk.org/Smileys/default/grin.gif)
|
|
|
Bu tarz göndermeleri ben saman alevine benzetiyorum. Bizim insanımızında birden saman alevi gibi parlayıp söndüğü gibi bu şarkı birkaç gün gündemde kalıp unutulacaktır. Levent Kırca'nın seneler öncesinden yaptığı ve bugünleri bile anlattığı o birçok skeçler bile varken insanımızın görüp feyz alacağı ama olmuyor. Bir sonraki seçimde bile aynı sonucun çıkacağını düşünür oldum. Ve öyle olursa Aziz Nesin'in Türklerin yüzde 60ı aptaldır sözüü hatırlayacağım ve doğru mu bilmiyorum bu sözlerine çok tepki gelince özür dileyerek bu sayının 90 olduğunu belirttiğini hatırlayarak normal karşılayacağım ![Smiley](https://bitcointalk.org/Smileys/default/smiley.gif)
|
|
|
Çok basit ![Smiley](https://bitcointalk.org/Smileys/default/smiley.gif) Ak Parti ne yaptıysa özellikle son seçimden sonra tam tersini yapmak ![Cheesy](https://bitcointalk.org/Smileys/default/cheesy.gif)
|
|
|
Akbankla anlaşmanız var güzel birşey bu tek bir tuşa basarak para yatırıp çekebiliyorsun. Bugün akbank btcturk para yatır dediğimde 5.25 tl işlem ücreti belirledi dedim altı üstü 200 lira 5 lira ne havale ile yatırayım dedim 80 küsür kuruş. 80 kuruşa halledebileceğimiz işi 4 lira fazla vererek yapmamanın pek bir cafcafı yok yani ![Smiley](https://bitcointalk.org/Smileys/default/smiley.gif)
|
|
|
|