Günlük vakalarda son günlerdeki pik seviyesi 2 gün önce 25 bin civarındaydı. Bugünün verilerinde 23 bin 700 olarak açıklandı. Aynı zamanda test sayılarının değişimi ile doğru orantılı olarak günlük vakalar da değişiyor. Yani şu test sayıları iyice yükselse herhalde günlük 30 bin vakanın üzerini de rahatça göreceğiz. Şu an aslında dünyanın birçok yerinde günlük vakalar uçtu gitti. En gelişmiş ülkelerde bile durum böyle. Ancak eski yasakçı politika devam etmeyecek gibi de gözüküyor. Bu işin sonu nereye varacak böyle bakalım.

Bu sene lige en büyük rengi Adana Demirspor'un katacağını düşünüyorum açıkçası. Geçen sezon bir alt ligdeki üstün performanslarıyla dikkatleri üzerlerine toplamayı başardılar. Bu sezon Süper Lig için sağlam transferler yapmaya başladılar. Eğer bu transferlerden beklenen verim alınabilirse Adana Demirspor oldukça iyi bir sıralamaya sahip bir şekilde sezonu bitirebilir.

Manchester City hala Harry Kane transferini sonlandırabilmiş değil. Bunun sebebinin maddi durumlar olduğunu da pek sanmıyorum açıkçası. Bence Manchester City'nin hala çok parası vardır. Asıl problem Tottenham'ın diretmeye devam etmesi. Guardiola geçenlerde yaptığı açıklamada hala Harry Kane'in peşinde olduklarını belirtmişti. Umarım City bu transferi olumlu bir şekilde sonuçlandırır. Yoksa Harry Kane Tottenham'da çürümeye devam edecek.

Canlı izleme fırsatım olmadı pek söylediğiniz doğrudur. Tabi ki forvetlerin bir de çeşitleri vardır. Hepsi çok gol atmak üzerine bir oyun planında var olmazlar. Ekuban da belki de o şekilde oynuyordu ve o yüzden bu kadar az gol attı.

Mesela bazı büyük takımların forvetleri de aynı şekilde az gol atar. Çünkü oyun planı mesela orta sahaların daha çok gol atmasını sağlar niteliktedir. Bkz. Manchester City örneği.

Grup kuraları bildiğim kadarıyla 26 Ağustos'ta çekilecek. Temsilcimiz Beşiktaş'ın nasıl bir gruba sahip olacağını merakla bekliyorum. Şanssız bir kura çekerek çok güçlü rakipler ile karşı karşıya kalırlarsa Avrupa Ligi'nden devam etmeleri bile zor bir hale gelebilir. Kura sistemi biraz değiştiğinden beri ilk torbalardan ilginç takımlar gelebiliyor. Umalım ki en şanslı kuralardan birini çekelim. Beşiktaş ne kadar ilerleme kaydederse ülke puanına o kadar çok katkı sağlayacaktır.

PSG'nin Messi'yi transfer etmesi halinde yenilmez armadaya dönüşmesi de muhtemel tabi ki. Fakat söz konusu Şampiyonlar Ligi olunca kesin konuşasım hiç gelmiyor biliyor musunuz. Çünkü geçen sezon kim bilir kaç kişi vardı sezonun başından Chelsea'nin şampiyon olabileceğini düşünen. Hatta final maçına gelirken bile City'nin kupayı rahatça alacağını düşünen insanlar ezici çoğunluktaydı gördüğüm kadarıyla. Fakat Chelsea çok akıllıca oynayarak kupaya uzanmıştı.

Yani demem o ki, Şampiyonlar Ligi'nde ne kadar güçlü olursanız olun elinizde bir B planı da olması lazım. Yoksa belki de Messili bir PSG bu sene finale çıkacak ama rakibi onları eleyecek bir şekilde.

Öncelikle Demet Akalın da Murat Boz da saray sanatçısıdır, bunun altını çizmek isterim. Ne zaman ne söyleyecekleri belli olmaz. Bir gün bakmışsınız hükümete yaranmak istiyorlar, bir gün bakmışsınız tam tersi söylemlerde bulunuyorlar. İkisini de sevmem o yüzden özetle.

Yalnız bu konuda söylediklerine katıldığımı da belirtmeliyim. Bu mülteci problemi gitgide daha da büyüyor ve bir noktadan sonra iş çığrından çıkacak. Gerçekten bu mülteciler arasında dikkat ediyorum da hep gençler var. Yaşlısı, kadını vs. pek göremiyorum. Aklıma o yüzden kötü kötü şeyler gelmeye başlıyor haliyle. Neden özellikle ülkenin genç erkekleri buraya gelir ülkeleri için savaşmak yerine? Neden onlar yerine biz askerlerimizi onların ülkesini savunmaya gönderiyoruz ve onca şehit veriyoruz? Bu nasıl bir rezilliktir biri bana açıklasın diyeceğim de hangi ülkede yaşadığımı bir an unuttum galiba.

Görüşünüze saygı duymakla beraber #helpturkey hashtagini kötü bulmuyorum açıkçası. Aksine hükümetimizin destek konusunda yetersiz kaldığı bir noktada buna mecbur bırakıldığımızı düşünüyorum. Bu ülkemizi aciz göstermez asla. Devlet ile hükümet aynı şey değildir. Bu gösterse gösterse hükümeti aciz gösterir ki zaten acizdiler de. Abuk sabuk yerleri fonlamaya parası her zaman olan bir ülkenin orman yangınları gibi çok hassas bir konuda destekte bulunmada bu kadar geç kalması kabul edilemez bir davranıştı. Benim ülkemin vatandaşı bunu da yazmıştır bir kenara.

Bu hashtag sayesinde en azından başka ülkelerin yardımını sağlayarak orman yangınları daha hızlı bir şekilde kontrol altına alınmak istendi. İşimiz sadece bu hükümete kalsaydı vay halimize zaten. Adamlar günü kurtarmak için o koltukta oturuyorlar başka bir şey değil. Mesela bu orman yangınlarına hazırlıksız yakalandık. Yangın söndürme uçaklarının yetersizliğinden falan çokça bahsedildi zaten.

#strongturkey hashtagi diyince de aklıma Twitter'da gördüğüm bozuk bir İngilizce ile yazılmış garip tweet geldi.    Bir partinin bir biriminin başkanı mıydı neydi tam hatırlamıyorum. Alay konusu olduktan sonra da hesabını korumaya almış.

Söz konusu özellikle medya olduğu zaman ön yargılı davranmamakta fayda var. Çünkü bizim medyayı hepimiz biliyoruz, malum. Haberleri çarpıtarak vermeyi çok seviyorlar. Sosyal medyadaki çoğu insan da içeriğini araştırıp emin olmadan yazılan çizilen neyse ona ayak uyduruyor.

Araştırmacı bir toplum olmanın bu yüzden önemli olduğunu düşünüyorum işte. Çünkü sosyal medya çok tehlikeli bir yer. Adeta kötü niyetli insanlar için bir ekmek kapısı gibi. Çünkü böyle insanlar çok iyi biliyorlar istedikleri tepkiyi kolayca çekebileceklerini. Millet araştırsa sorgulasa yani görür görmez ön yargılı davranmasa işler bambaşka olurdu.

Trabzonspor, Caleb Ekuban'ın Genoa'ya 2.1 milyon euro karşılığında transfer olduğunu KAP'a bildirmiş. Geçen sezonki istatistikleri şu şekilde:

- 33 maç: 11 gol ve 4 asist

Bir forvet oyuncusu için oldukça kötü olduğunu düşündüğüm bir istatistik bu. Gittiği takımda belki daha etkili oynar. Bence Trabzonspor Ekuban'ı göndermeyle iyi yaptı. Yerine alacakları güzel bir forvet oyuncusu için kaynaklarını da artırmış oldular.

Galatasaray'ın nasıl bir sezon geçireceğini çok merak ediyorum. Çünkü Avrupa maçları şimdiye kadar hiç de iç açıcı geçmedi. Şu anki rakiplerine karşı bile elenme tehlikeleri var. Süper Lig'e belki farklı bir başlangıç da yapabilirler bilemiyorum. Ancak o maçların sonuçları takımın moralini mutlaka etkileyecektir. Fatih Terim'in bir şekilde oyuncuları Süper Lig'e motive etmesi lazım. Aksi halde Galatasaray'ın toparlanması uzun sürebilir ve bu sürede ligde zirve mücadelesinden kopabilir de.

ABD bu olimpiyatların zaten mutlak favorisiydi. Kupayı alacağını düşünmek zor da olmasa gerek. Finale kadar oldukça rahat geldiler. Sadece gruplarda Fransa engeline takılmışlardı. Finalde de karşılarına Fransa çıktı. ABD'nin bu maça ekstra konsantre olması gerekiyordu yoksa Fransa maçı kazanabilecek potansiyele sahip bir takımdı. Başabaş geçen bir maç sonrasında ABD 87-82 kazanmayı başardı ve altın madalyanın da sahibi oldu. Açıkçası Fransa'nın kazanması hoş olurdu. Çünkü ABD hep böyle turnuvaları domine etti şimdiye kadar.

Slovenya - Avustralya maçında ise beklentim Slovenya'nın kazanarak bronz madalyayı alması yönündeydi. Ancak Avustralya 107-93'lük bir galibiyet alarak beni oldukça şaşırttı. Doncic yine güzel bir performans sergilese de maçın adamı kesinlikle Avustralya oyuncusu P. Mills'ti. 42 sayı ve 9 asistlik performansıyla maça damgasını vurdu.

Bunu gördüğümde ilk olarak başvuru kriterlerini merak etmiştim ve herkese açık değilmiş. Bu bir bakıma iyi aslında. Bağlantılı bir alanda tecrübesi olan insanların bu simülasyona katkısı daha çok olur. Nerde, ne zaman, ne yapacaklarını daha iyi bilirler.

Mars için ciddi adımlar atılmaya başlanıyor. Simülasyon sayesinde orada bir yaşamın aşağı yukarı nasıl olabileceği hakkında ciddi bir fikir elde edebilirler. Sıkıntılı görülen noktaları da çözmek için çalışmalar devam edecektir. 2037 yılı beklediğimden oldukça erken açıkçası. Başka bir gezegene temelli yerleşmekten bahsediyoruz sonuçta. Bu kolay bir süreç olmayacak ama aynı zamanda buna mecbur hale de geleceğiz zaten. Dünya gitgide yaşlanmaya devam ediyor ve günün birinde yaşanmaz hale de gelecek.

Yılların eskitemediği efsane oyuncu Lionel Messi'nin bile sonunda Barcelona'dan ayrıldığını gördük. Normal şartlarda orada emekli olmayı düşünüyordu diye biliyorum. Ama Barcelona'nın içinde bulunduğu finansal durum işleri tamamen değiştirdi. Messi'ye sunmaya hazırladıkları şartlar La Liga'nın yapısına aykırı olduğu ve aynı zamanda Barcelona'yı önümüzdeki 50 yıl için riske atabileceği düşünüldüğü için anlaşma yalan oldu.

Şimdi Messi için önünde iki tane aday var: Manchester City ve PSG.

Ama bugün şöyle bir haber ile karşılaştım:

https://www.bbc.com/sport/football/58114039

Guardiola, Messi'nin şu anki planlarında yer almadığını belirtmiş. Barcelona'da kalmaya devam edeceğini düşünerek Jack Grealish transferini yapıp 10 numarayı da ona vermişler. Artık iş işten geçti gözüyle bakıyor kısacası. Ama kim bilir, belki bir anda bir teklif de götürebilir City.

Şu anki en büyük aday PSG olarak gözüküyor. Oraya transfer olması halinde Neymar - Mbappe - Messi üçlüsü oluşacak. Herhalde şu anki en tehlikeli forvet hattına sahip olacaklar. Ayrıca bir habere göre, Neymar'ın ona geldiğinde 10 numarayı vermek istediğini ama Messi'nin bunu istemeyip 19 numaralı formayı giymek istediğini belirtmiş.

Bir siyasetçi olsam, hatta direkt olarak cumhurbaşkanı olsam neyi değiştirirdim biliyor musunuz? Ülkeye yerleşmiş bu pislik sistemi değiştirirdim. Yıllardır ülkede değişmeyen ve değişmesi gereken asıl şey sistemdir, zihniyettir. Avrupa'da bundan daha iyisini yapmayı başaran ülkeler nasıl böyle bir seviyeye geldi ki sonuçta? Tabi ki de ülkeye doğru bir sistemi oturtarak. Ülkenin sistemi ve yönetim zihniyeti değiştiği takdirde her şey hızlı bir şekilde düzelmeye başlayacaktır.

Yani demek istediğim, kurtuluş sadece yönetenlerin değişmesinde değildir. Biri gider yerine başkası gelir. Ama bu yozlaşmış sistem olduğu sürece yerine gelen kişinin de aynı şeyi yapıp yapmayacağı meçhuldur. Bu yüzden de ben cumhurbaşkanı seçilsem yapacağım ilk iş, köklü değişikliklere giderek demokrasiyi yeniden canlandırmak ve ülkeyi gerçek anlamda rayına oturtmaya başlamak olurdu.

Günlük vaka sayıları bundan 2 gün önce neredeyse 27 bine dayandı. Fakat son 2 günde yine bir düşüş başladı. Bununla birlikte de, test sayılarında ciddi bir düşüş görüyorum (260 binlerden 245 binlere kadar). Vakaların daha az gösterilmesinin sebeplerinden birisi de bu olabilir. Hala tatmin edici bir aşılama oranına ulaşamadığımız için tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Her ne kadar koronavirüs bitmiş gibi davranan çok insan olsa da biz üstümüze düşeni yapalım ki daha da beter olmasın durum.

Tarihin kara olaylarından birisiydi bu ne yazık ki. ABD siviller hiç umrunda bile olmadan atom bombası yolladı hem Hiroşima'ya hem de Nagasaki'ye. Bu iki atom bombası sonucunda 129 bin ila 226 bin aralığında insan öldü. Bunların büyük bir çoğunluğu da sivildi. Japonya'nın da o zamanlar psikopat bir ülke olduğunu biliyorum. Ancak bunca sivil bunun cezasını çekmek zorunda değildi. Normal yaşamını sürdürme peşinde olan insanlara yapılan bu hareket hiçbir zaman unutulmayacak. Bu katliamdan başka bir şey değildir.

Olimpiyatlarda basketbol dalında yarın büyük final var. ABD ile Fransa arasında oynanacak olan final maçı Türkiye saati ile sabah 05.30'da oynanacak. Keşke bu kadar erken bir saatte olmasaymış. NBA maçı izlemekten farksız oluyor bu saate bakınca. Herhalde o saatte kalkıp izlemem ama tahminlerimi paylaşabilirim.

Fransa ABD için turnuvadaki en büyük tehdit aslında. Çünkü son iki randevularının ikisini de Fransa kazandı. Bu turnuvada aynı gruptalardı ve Fransa o maçı da kazanmayı bildi. ABD'nin nasıl bir rakip ile karşı karşıya olduğunun farkında olduğunu varsayıyorum. Bence çok zevkli bir maç olacak ve yakın bir skorla bitecek. Ben kazananın ABD olacağını düşünüyorum.

Can Dündar güzel söylemlerde bulunmuş. İstanbul Depremi, AKP ve Erdoğan için adeta bir fırsat gibi bir şeydi aynı zamanda. Ülkenin harika olmadığı dönemlerdi zaten ve bir de üzerine böyle büyük bir doğal afet gerçekleşince işler bir anda değişmeye başladı. Erdoğan ne vaatlerle geldi iktidara. O kadar deprem vergileri falan toplanmıştı bi ara. Mesela ÖTV getirildi yine deprem ile ilgili yardımlarda bulunmak için. Ama bir noktadan sonra yönetim yozlaşmaya ve ülkeyi bataklığa doğru sürüklemeye başladı. Neden bir anda böyle bir değişim olmaya başladı bilmiyorum. Belli ki gerçek hedeflerini o zamana kadar iyi saklamış.

Şimdi ise yine bir benzeri durum var. Ülke rayından çıkmış bir tren gibi ne olacağı belli olmayan bir şekilde yolunda gidiyor. Ekonomisinden tutun birçok alanında sıkıntılar büyük. Bir de üzerine son zamanlarda gerçekleşen orman yangınları ve durumların yeterince iyi idare edilememesinin sonucu olarak tepkiler iyice büyüdü. Sadece orman yangınlarından dolayı gideceğini düşünmüyorum tabi ki de. Gitmesi için o kadar çok sebep var ki, artık hepsi üst üste binmiş durumda. Ve önümüzdeki seçimde kaybetmeleri de artık kaçınılmaz hale geldi. Troller için üzgün olduğumu söyleyemeyeceğim, karaktersiz bir şekilde yaşamaya devam edebilirler. Ama bizim önümüzde kurtarılacak bir ülke var.

Ses klonlama teknolojisi hem faydalı hem de korkutucu görünüyor. Birçok işi kolaylaştıracak ve insanların daha az zaman harcamasını sağlayacak bir teknoloji bu. Fakat klonlanmış sesler bir şekilde dolandırıcıların vs. eline geçtiği takdirde sıkıntı çok büyük olacak. Hem hassas bilgilerimize kolayca erişim sağlayabilirler hem de varlıklarımızı bile ele geçirebilirler. Banka gibi kuruluşların bu teknolojiye karşı ayırt edici bir sistem geliştirmesi gerekir. Bir şekilde gerçek kişinin bu işlemi gerçekleştirdiğini doğrulamak zorundalar. Yoksa bu böyle kuruluşların sonu da olabilir.