Bitcoin Forum
May 07, 2024, 11:28:09 AM *
News: Latest Bitcoin Core release: 27.0 [Torrent]
 
  Home Help Search Login Register More  
  Show Posts
Pages: [1]
1  Local / Türkçe (Turkish) / New York Kripto Para Konferansı on: May 08, 2018, 06:05:46 PM
Fundstrat'ın kurucu ortaklarından Tom Lee'yi bir çoğumuz tanımıyor. Fakat tek cümle ile özetlemek gerekirse bullish bir Wall Street abisi oluyor kendisi. 2018 yılı içinde bitcoin'in 25 bin dolar , 2022'de ise 125000 dolar olacağını düşünüyor kendisi. Fakat ocak ayında 9 binin altına düşmeyeceğini söyleyip yanılmıştır. Bunu da hatırlatmakta fayda var.

Önümüzdeki günlerde Manhattan'da düzenlenecek bir konferans var duyanlarımız olmuştur. Kaldı ki bu yıl dördüncüsü düzenlenecek. Her geçen sene katılımcı sayısının neredeyse iki kat arttığı bir konferans bu. Ve uzmancoin haberine göre geçen yıl bu konferansın ardından yaklaşık olarak %70 değer kazanmış. Tabi ben de inceledim gerçekten de doğru. He tabi ki sadece olay bu değildi artışında ama konferans sonrası 3 ay incelersiniz daha büyük bir artış olduğunu söyleyebiliriz.

Tom Lee ise bitcoin'in yine bu konferans ile beraber güzel bir ralli başlatabaileceğini öngörüyor. Tabi piyasanın ufak kıvılcımlar ile harekete geçtiğini düşünürsek bu yeniden mümkün olabilir. Bu da tabi bizim gibi kripto yatırımcılarını muhakkak mutlu edecektir.

Bu forumda bizden eski bu piyasayı daha iyi tanıyanların da bu olaylae hakkındaki fikrini merak ediyorum açıkçası. Ve haberin tamamının linlini de aşağıya bırakıyorum.

https://uzmancoin.com/bitcon-tom-lee-kripto-para/
2  Local / Konu Dışı / Beynimiz Yapay Zekaya Karşı Yenilmez Oluyor! on: May 07, 2018, 09:08:41 PM
Son zamanlarda bir çok ico araştırmıştım. Ve güzel bir iki proje bulana kadar neredeyse içim dışım yapay zeka oldu. Şu sıralar o kadar çok yapay zeka projesi var ki ve bir çoğu da malesef kopyala yapıştır , bu projelerden artık uzak duracağım derken yapay zeka ve kopyalama gibi konularla ilgili baya da makale ve yazı okudum. Fakat beni en fazla etkileyenlerden biri Özcan Çıkmaz'ın "Beynimiz Yapay Zekaya Karşı Yenilmez Oluyor" isimli yazısı oldu. Burada da belki bir ümit 3 - 5 kişi okur diye paylaşıyorum.
Bana kalırsa kendisinden bir çok şey öğrenebiliriz. Takip etmenizi öneririm diyip , bir köşeye çekiliyorum ve yazıyı alıntılıyorum!

Dünyanın en zeki insanın beynini kopyalayabilir hatta onunkinden çok daha zeki hale gelebiliriz. Beyin bilgisayar ara yüzü araştırmalarının ana hedefi, bizleri, beyin-yapay zeka birleşimi yeni süper bir canlıya dönüştürmek!

Beynimizde, 85 milyara yakın nöron bulunmakta ve her nöronun da 10 bine yakın diğer hücre ve nöronlarla bağlantısı vardır. Nöronların çalışma sistemi çözüldüğünde, işlevini yitirmiş bir organımız etkin hale getirilebilir ya da beynimizin kapasitesi arttırılabilir.

 

Bugüne kadar belki yapay zekâyı kusarcasına çok okudunuz ancak beyin bilgisayar ara yüzü (BBA) hakkında ise çok az şey duyduğunuz için, konu, size önemsiz gibi geliyor olabilir. Bu teknolojinin geliştirilmesi, çok daha pahalı ve uzun zaman gerektirdiğinden ve bir çok regülasyona bağlı olmasından dolayı yavaş ilerlemesine rağmen, hayatımıza girdiği anda, varoluş tarihimiz boyunca ulaşacağımız en üstün canlıya evrilmiş olacağız.

 

Beyin bilgisayar ara yüzünün çalışma prensibi

 

Beyin bilgisayar ara yüzü iki temel şekilde çalışır: ilki içinde sensörlerin olduğu başlık; diğeri ise, beynin içine ameliyatla yerleştirilen bir mikroçip kullanarak çalışır. Her iki yöntemde de kaydedilen nöron hareketleri, makine öğrenmesi modelleriyle anlamlandırılarak, kullanıcının hayatını kolaylaştıracak bir uygulamaya dönüşüyor.

 

BBA’de önemli olan, nöron hareketlerini, beynin komut göndermeye başlamasıyla eşzamanlı olarak cihazların kaydetmesidir. Bu eşzamanlı kayıtla, eylemin beyinde nasıl gerçekleşip eyleme döküldüğünün takip edilmesi ve tekrarlanması gerektiğinde BBA’nün bunu öğrenmesi açısından önem taşıyor.

 

Nortwestern Üniversitesinden iki akademisyenin 2011 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre, eşzamanlı nöron sayısını kaydeden teknolojiler, her 7 senede bir ikiye katlanarak büyüyor. Bu da, işlemci hızı Moore yasasına göre her iki yılda bir ikiye katlanarak büyüyen bilgisayar teknolojisine kıyasla BBA’nın, neden yavaş geliştiğini daha iyi açıklıyor.

 

BBA’nın felçli hastalarda kullanılışı

 

Deniz kuvvetlerinden emekli Bill Kochevar, 2006 yılında geçirdiği bir bisiklet kazası sonucu omuzdan aşağısı felç oldu. Amerikan Savunma Bakanlığı, Stanford ve Brown Üniversiteleri gibi bir çok kuruluşun ortaklaşa yürüttüğü Braingate BBA çalışmasını, ilk olarak kendisinde uyguladılar. Kafatasının altına yerleştirdikleri çipten çıkan kabloları, kolunu taşıyan robotik kola bağladılar. Böylece, beyinden komutlar doğrudan bu kola iletilerek, Kochevar’ın uzun yıllar sonra ilk defa yardım almadan yemek yiyebilmesini sağladılar.

 

Braingate, bugüne kadar 13 felçli hastada geliştirdikleri sistemi başarıyla uyguladı. Ürünün, şu anda piyasa çıkış tarihi ise belirtilmiyor.

 

Beynimiz Yapay Zekaya Karşı Yenilmez Oluyor

 

Beyin bilgisayar ara yüzü alanında en çok bilinen çalışmalar

 

Beyin bilgisayar ara yüzü alanındaki en ciddi çalışmalar A.B.D. Gelişmiş Savunma Araştırma Projeleri Kuruluşu (DARPA) ve Silikon Vadisi işbirliği ile gerçekleşmektedir. Facebook’un düşünce gücüyle kullanıcılarının 2020’de dakikada 100 mesaj yazabilme çalışması ve Kernel adlı şirketin beyne çip yerleştirerek insana yeni bir işletim sistemi yazmayı planladığı proje, basında da en çok işlenen BBA çalışmalarından sadece ikisi!

 

Tesla’nın kurucusu ve Türkiye ziyaretinden, Anıtkabir ve Atatürk paylaşımlarıyla milletimizin gönlünde bir anda taht kuran Elon Musk’ta, 2016 yılında insan varlığına en büyük tehdit olarak gördüğü yapay zekaya karşı Neuralink’i kurdu. Atardamardan enjekte edilecek binlerce sinir proteziyle beynin tüm kıvrımlarına kaplayarak, nöron hareketlerini kontrol etmeyi ve böylece beyni daha üstün bir hale getirmeyi planlıyor.

 

Elon Musk, 2021’de öncelikle tıbbi amaçlarla kullanılacak cihazın ilk tasarımını bitirerek, 2024 ile 2026 arasında nörolojik hastalıklarını ortadan kaldıracak şekilde piyasaya sürmeyi planlıyor.

 

Nörolojik sözlükle görme engelliler renklere kavuşuyor!

 

Bilim tarihinde ilk defa Berkeley Üniversitesindeki araştırmacılar, bu yıl 17 Ocak’ta, bir düşüncenin ilk ilham evresinden harekete geçmesine kadar olan süreci kaydetmeyi başardılar (izlemek için tıklayın).

 

Bu deneyde, deneklere gösterilen video ve kavramların beyinde nasıl anlamlandığını, yani nöronların nasıl hareket ettiği de kaydedilmiş. Araştırmacılar, her nesne ve kavram için, bu sayede, nörolojik bir sözlük oluşturmaya başlamışlar.

 

Bu sözlüğü şöyle düşünün; kırda yeni açmış kırmızı bir gelincik çiçeğinin görüntüsü, gözleri görmeyen bir insanın beynine, bir kamera yardımıyla sadece sinyalleri iletilsin. Beyin bilgisayar ara yüzü teknolojisi kullanılarak, gelinciğin sözlükteki karşılığı olan nörolojik sinyallerin aynısı beyinde yaratılabilir. Bu da, kişinin çiçeği, kokusuna kadar her detayıyla kapalı gözlerine rağmen onu görüp hissedebilmesi anlamına geliyor.

 

Yok artık, dedirten diğer çalışmalar!

 

Mayıs 2012 yılında İsveç’te kurulan ve yönetiminde Leonardo DiCaprio’nun da olduğu Mindmaze firması, bugüne kadar aldığı 108,5 milyon dolarlık yatırımla, bizleri Avatar filminden aşina olduğumuz canlıya dönüştürüyor. Felçli hastaların rehabilitasyonunda kafaya takılan sanal gerçeklik gözlükleriyle, hastanın beyin dalgaları okunarak ekranda onun yüz mimikleriyle beraber üç boyutlu bedeni oluşturuluyor. Oluşan sanal bedeniyle de hastanın, istediği her şeyi yapabilmesini olanaklı hale getiriyorlar. Örneğin, Uludağ’da kayak yapabilir ya da Ölüdeniz’de kulaç atabilir ve sağlıklı bir insanın yaşadığı duygunun aynısı, onun da beyninde oluşarak, aynı deneyimin parçası olabiliyor.

 

Bütün bu çalışmalar içinde en heyecan verici olan ve nefesleri kesen çalışma ise Prof. Newton Howard’ın büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü ve bugüne kadar harcadıkları bile 130 milyon doları gecen ni2o adlı araştırma. Hepimizin çok duyduğu “beynimizin işlem gücünün yüzde 10’unu kullanıyoruz” sözü, bu çalışmayla tarih oluyor. Belki de varoluşumuzdan beri ilk defa zihinsel gücümüzü tam kapasiteyle kullanmaya başlayacağız. (Çalışmaları hakkında yaptığım geniş röportajı bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım.)

 

Kahraman gazilerimiz, biraz daha dayanın!

 

Bir an, çatışmalarda yaralanarak gazi olan kahraman askerlerimizi düşünün! Bu kahramanlarımızın bir bölümü, ya uzuv kaybı yaşamış ya da bedenleri çeşitli fonksiyonlarını yerine getirememektedir. Gazi Binbaşı Mehmet Bedri Aluçlu gibi sayısız kahramanın, çocuklarının saçlarına tekrar dokunabilmeleri, onların büyümelerini ve sevimliliklerini tekrar görebilmeleri hep bu teknolojiler sayesinde, gelecekte mümkün olacak!

 

Beyin bilgisayar ara yüzü, ahlaki olarak bizi daha çok geliştirip, çocuk tecavüzlerini ve kadına şiddeti de kararmış zihinlerden temizler mi bilinmez ancak daha aydınlık bir geleceğe adım atacağımız kesin! Ve işte o gün belki de ilk defa, inanarak, Nazım’ca haykırabileceğiz:

 

Güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli günler göreceğiz.
3  Local / Türkçe (Turkish) / Borsada Tercihlerimizi Neye Göre Yapıyoruz? on: May 04, 2018, 03:38:01 PM
Tuncer Şengöz'ün müthiş floodundan alıntılıyorum. Sabah sabah okuduğum ilk şey olmasına rağmen
bir kaç kez tekrar okudum. İçerisinde müthiş dersler var bizim için. Bunu sadece oraya değil
hayatın bütün alanlarında gözden geçirebilirsiniz.

Seneler önce mesleğim makine mühendisliğini bırakıp finans sektörüne girdiğimde beni en çok şaşırtan şu olmuştu: Pozitif bilimlerde her şeyin sınırı keskin çizgilerle bellidir: Formüller, etki-tepki, katı fizik ve kimya yasaları, vs.. Finans dünyasında böyle olmadığını fark ettim.
Kitabıma ve bloguma koyduğum CV'mde yazdım; benim için finans dünyası bir sosyal laboratuvardır; kitle davranışlarını gözlemlediğim bir laboratuvar. Çok da iyi bir lab. olduğunu düşünüyorum, çünkü kitle davranışının hem rakamsal karşılıkları var, hem de duygular hep uçlarda.

Finans dünyasında uzun yıllardır tartışılan bir konu var: Kitle davranışları rasyonel midir, yoksa irrasyonel mi? İki uçtan biri bütün kitle davranışının rasyonel olduğunu savunur: Meşhur "kar maksimizasyonu peşindeki akıllı piyasa oyuncusu" savunucuları.

Bunun klasik iktisattaki karşılığı, kar ve fayda maksimizasyonu peşindeki sermayedar ve tüketici. Bu okulun en radikal savunucularına göre insan bir homo-ekonomicus'tur, dolayısıyla kazancını ve faydasını hep maksimize etmeye meyillidir. Dolayısıyla da piyasa irrasyonel değildir.


Bu yaklaşıma göre aşırılıklar geçicidir ve piyasada oluşan fiyat en gerçekçi fiyattır: Piyasa oyuncularının kazanç/fayda maksimizasyonu içinde belirlendiği için tüm bilgiyi, haberi, gelişmeyi ve beklentiyi içerir. Sayısız filtreden geçtiği için piyasadaki fiyat doğru fiyattır.

Bu yaklaşımı hayatın diğer alanlarına taşıyalım: İnsanların finansal/ekonomik tercihlerinin bileşkesi doğru ve gerçekçi sonuçlar doğuruyorsa, insanların diğer tercihleri de doğru ve gerçekçi olmalı: Seçimler, savaşlar, alkol/sigara tüketimi, cinsel tercihler, sosyal talepler, vs.

Bu yaklaşım bizi ultra liberalizme götürüyor: Bırakınız yapsınlar... Çalışan emeğini bedava denecek fiyatlara mı satmaya razı? Bırakınız satsın. Sigara, alkol, uyuşturucu mu kullanıyorlar? Bırakınız kullansınlar. Savaşlar mı? Bırakınız savaşsınlar. Hitler mi? Bırakınız tapsınlar.

Diğer uçtaki görüş ise kitle tercihlerinin tamamen irrasyonel olduğunu ve sürü psikolojisi ile belirlendiğini söylüyor: Kitlesel panikler, coşkular, finansal balonlar, soykırımlar, holiganizm, fanatizm, alkış tufanları, rock müzik konserlerinde çığlıklar, kafa sallamalar, vs...

Ben ikinci okula daha yakınım. Sosyal psikolojinin deneysel sonuçlarının da kitle davranışlarının irrasyonel olduğunu destekliyor: Milgram deneyi, Asch deneyi, Schachter deneyi, Mandela etkisi, vs... Kitlesel histeri ve panikler bu şekilde izah edilebiliyor diye düşünüyorum.

Bu ikinci yaklaşım, bizi aşırılıkların pek de iyi bir şey olmadığı ve müdahale edilmesi gerektiği düşüncesine götürüyor. Bazı yasaklar, üst kurumlar, denetleyici ve destekleyici kurumlar, eğitim, denetim ve düzenlemeler.

Buraya kadarı literatür.Peki bir insanın bireysel tercihlerini belirleyen nedir? Eşini, işini, yaşamak istediği evi, mahallesini, giyim kuşamını, marka seçimini, parasını şuraya veya buraya yatırma kararını, oyunu atacağı partiyi, televizyonda izleyeceği diziyi, okuyacağı kitabı..

Bu tercihleri sürü psikolojisi ile veriyorsak, bizi koyundan, karıncalardan, göçmen kuşlardan, antiloptan ayıran ne? Hep sürünün peşin takılıp gitmeye mi meyilliyiz? Öyleysek aksi yönde düşünenleri, davrananları nasıl izah edeceğiz?

Yoksa pek çok sürü var ve biz bu sürülerden birini mi seçiyoruz? Özgür irade var mı? Varsa özgür irade seçimlerini kısıtlı bir kümenin içinden mi yapıyor? Radikal, marjinal dediklerimiz ne oluyor? Onlar dağlardaki ceylanlar gibi özgür mü? Özgürlük ne? diye gidiyor sorular...

Ünlü iktisatçı Robert Shiller'in Irrational Exuberance isimli bir kitabı var. Bu söz Alan Greenspan'e aittir ve 1990'larda borsanın konumu kendisine sorulduğunda verdiği cevaptır: İrrasyonel taşkınlık diye çevirebiliriz. Türkçe'ye Borsanın Akıl Almaz Yükselişi adıyla çevrildi.

Shiller bu kitabında 1929 ve 1987 borsa çöküşleri öncesindeki taşkınlığın kökenini araştırıyor. İlk tespiti şu: Bu çöküşlere neden olan hiçbir uyaran, yani kötü haber yok. Birdenbire geliyor çöküşler. İkinci tespiti de şu: İnsanlar sürüye uyuyor, ancak "koyun gibi" davranmıyorlar.

Yani, bir aslanın gölgesini görmüş antilop sürüsü gibi panik halinde kaçışmıyorlar. Evet bir korku var, ancak bu akıl yitimi biçimindeki bir korku değil. Keza balonlar şişerken insanlar bu balonları rasyonalize eden bir mantıkla düşünüyorlar. (Shiller buna bilgi şelalesi diyor.)

Bu akışı sonuca bağlamadan önce şu örnek üzerinde düşünelim (Örnek laboratuvarımız olan finans dünyasından bunu çok ilginç bir yere bağlayacağım.) Bir yatırımcı, kendince haklı bazı nedenlerle 10 Lira'dan X hisse senedini alıyor. Sonra bu hisse hızla düşmeye başlıyor

Pek çoğumuzun başına gelmiştir. Hisse senedi düştükçe psikolojik yükü de artıyor: 6 lira, 4 lira... Ancak yatırımcı hisse senedini satmayı gururuna yediremiyor; en tepeden alıp "piliç" gibi en dibe vermekten korkuyor. Sürekli bir umut taşıyor: Tamam artık dibe vuruyor...
Ama o dip bir türlü görülmüyor... Düştükçe düşüyor ve en sonunda iş öyle bir hale geliyor ki, yatırımcının psikolojisi tamamen bozuluyor. Gözü artık para filan görmüyor. O pozisyonunu kapatsın da kaçtan kapatırsa kapatsın. Artık o hisse senedi bir finansal değer değil...
Sadece bir psikolojik yük. Yaşam kalitesini düşüren, yatırımcımızın sosyal ilişkilerini bozan, onu sürekli bir utanç içinde pozisyonunu eşinden, arkadaşından, komşusundan gizlemek zorunda bırakan çok ağır bir yük. Bu yük gitsin de kaça giderse gitsin... Satıyor ve kurtuluyor.

Çok para kaybetti. Sermayesi başlangıç değerinin %10'una filan düştü, ama paranın canı cehenneme; o yükten kurtuldu artık. Oh be diyor. Her şey daha bir tatlı ve renkli görünüyor gözüne. Maç seyretmeyi unutmuştuk, bir dostla tavla oynamayı, lanet olsun borsasına  diyor ve gidiyor
Ve fark ediyor ki, bir tek kendisi değil... Meğerse arkadaşı da benzer durumdaymış. O da "piliç" gibi en tepeden alıp en dibe satmış. Komşusu da, tavla arkadaşı da... Kendisi gibi yüzlerce, binlerce insan... Peki niye böyle oluyor? (Bir kahve molasından sonra)

Burada gerçekleşen şey bir haber, etki-tepki değil. Bunun adı trendin gücü. Her trend karşısında duranı eze eze ilerler ve o trendin üzerinde yürüyeni de zaferden zafere, kazançtan kazanca götürür. (Kitaplar o yüzden trendi takip edin diyorlar.)

Trendin üzerinde iseniz abarttıkça abartırsınız. Arada sırada trendin dışında kaldığınızda her tarafınız pirelenir, o trende yeniden katılmak istersiniz. (Isaac Newton'ın meşhur borsaya yatırım öyküsü) IQ'su on yüz bin milyon filan bir adam.
Işıktan, yerçekimine, matematikten simyaya yemiş yutmuş. Ama gelin görün ki hisse senedini erken satmış. Royal akademide arkadaşlarıyla okey oynarken karşısındaki "kocakafa" kimyacı kıkır kıkır kıkırdıyor. O trenden inmemiş, para kazanıyor, Newton kazanamıyor. Çıldırıyor...
O da ne yapıyor. Üçe sattığını sekize alıyor. Yeter ki trendde olsun. Sonra? Sonra "piliç" gibi en dibe çakılana kadar pozisyonda kalıyor ve başlangıç sermayesini de kaybederek sümüğünü çeke çeke çıkıyor borsadan. Yani demem o ki, bu iş IQ işi de değil...

Bütün trendler böyle: Alkolizm, holiganizm, fanatizm, kumar düşkünlüğü, obezite, i-phone, dizi bağımlılığı, aşırı dindarlık, parti tutkunluğu, Elvis Presley ve Beatles, Kemal Sunal ve Recep İvedik... Bütün trendler, insanların birbirine aşıladığı duyguların üzerinde yükseliyor.

Ve her trendin boğaları (yani o trendin üzerinde yükselenleri) olduğu gibi ayıları (o trende karşı duranları) da var. Trendlerin en sonunda bir tarafa doğru o kadar çok yığılma oluyor ki, en sonunda gemi daha fazla tartmıyor, alabora oluyor.
Peki bu trendlerde insanlar koyun gibi mi davranıyor? Hayır. İnsanın hep faydasını ve kazancını gözeten rasyonel bir varlık olduğuna inanmıyorum, ama koyun gibi davrandığını da düşünmüyorum. İnsanın doğru ya da yanlış tercihi yok. Ancak her tercihinin mantıklı bir nedeni var.
Trendin tepesinde alıp dibinde satan "piliç yatırımcıyı" düşünün: En tepede alırken finansal bir beklentisi vardı ve bu çok anlaşılabilir bir şeydi. Trend devam etseydi finansal beklenti karşılanacaktı. En dipte satarken ise sosyal ve insani beklentisi var.
ve bu da çok anlaşılabilir bir şey. Piliç yatırımcı için "değer" değişti. Para mara istemiyor artık. Huzur istiyor huzur. Varsın parası azalsın. Kahveye gidip şaklata şaklata tavla oynamak, rakibinin koltuğunun altına tavlayı kıstırmak istiyor. İrrasyonel mi? Asla...
Güncele bağlayayım:
1) Hiç kimseyi tercihleri nedeniyle küçük görmeyin, belki onun "değer" anlayışı farklıdır. Siz para istersiniz, o huzur ister, beriki yalnızlık ister, öbürü bilmem ne ister. (Çomar ve koyun diye bir şey yok.)

2) Bütün trendler muhakkak biter (Bir yerden sonra insanlar sadece "oh be yeter artık" demek isterler.
Çünkü oyunu gizlemek, suçunu gizlemek, hatasını gizlemek taşınamaz bir yük olur. Bu bir "siyasi", "ekonomik", "konjonktürel" ve de rasyonel seçim değildir.)

Yazı biraz uzun ama okuyana içerisinde alabileceği çok şey var.

4  Alternate cryptocurrencies / Marketplace (Altcoins) / Red Pulse Coin (Rpx) on: February 15, 2018, 03:22:07 PM
I've started to follow Red pulse coin when Rpx listed on binance. Red Pulse is the first NEP5 token to be listed on binance.

Red Pulse is an event-driven research firm headquartered, incorporated, covering market events impacting Chinese companies, sectors and the overall economy.

RedPulse is registered in Hong Kong with an office in Shanghai.

Red Pulse deliver this in real-time via web portal red-pulse.com, iOS app, email and partner distribution platforms, giving analysts, investors, traders and advisers the edge they need to make better informed decisions.

Rpx is $0,228302 USD now.
In the end of 2017 it achieved a 10x increase. Total Supply 1.358.371.250 RPX and circulating supply 543.348.500 RPX

The team participated in all concerts in the Far East.  But we have not seen any news since then.

What do you think about this coin?
5  Local / Alternatif Kripto-Paralar / Ada (Cardano) Coin Nedir? Ne işe Yarar. on: February 15, 2018, 03:10:05 PM
Cardano, merkezi olmayan blok zinciri ve şifreleme projesidir ve tamamen açık kaynaklıdır.. Cardano, daha önce geliştirilen herhangi bir protokolden daha gelişmiş özellikler sunmayı amaçlayan akıllı bir sözleşme platformu geliştiriyor.
Bilimsel bir felsefe ve araştırma odaklı bir yaklaşımla gelişen ilk blok platformudur. Geliştirme ekibi, uzman mühendislerin ve araştırmacıların geniş bir küresel topluluğundan oluşur.

Cardano şuan coinmarketcap listesinde $10.441.790.607 ile 6. sırada bulunuyor.
Usd olarak karşılığı $0,402737. Ve 24 saatlik hacim $350.272.000. 31.112.483.745 ADA'nın 25.927.070.538 sı şuan dolaşımda. Son boğa sezonunda güzel bir ivme yakaladı. Bitcoin bir süre 11 12 k civarlarında dolaştığı takdirde güzel bir yükseliş geleceğini ve üzerine koyacağını düşünüyorum. Sizin fikirleriniz neler? Cevap verenlere şimdiden teşekkürler.
6  Local / Konu Dışı / Kitap Önerisi. on: February 13, 2018, 04:59:18 PM
Evet arkadaşlar buradan her hafta bir kitap önermeye karar verdim. Malum aslında okumaktan uzak olan bir ülkede yaşıyoruz. Fakat belki değerlendirenler çıkacaktır. Aaa şunu da oku diyenler çıkacaktır. Aslında en büyük kazanımda bu olur. Sizlere bu hafta önereceğim kitap;

Rafet ELÇİ'nin "Şair" i ...

Konusu ve anlatım biçimiyle Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük romanı olabilecek bu romanı alın, okuyun ve hayatınızı nasıl da ikiye ayırdığını görün: Şair’i okumadan önceki ve okuduktan sonraki hayatınız. Kesinlikle hayatınıza etki edecek ve etkisinden uzun süre kurtulamayacaksınız. Etkisinden kurtulduktan sonra hazine arayan biri gibi tüm kitap satılan yerlerde Rafet Elçi imzalı kitapların peşine düşeceksiniz. Ağzınız açık büyük bir hayranlıkla kitabı okurken anlatımın üstünlüğü sizi büyülerken, yazar nasıl oldu da böyle şeyler düşündü ve yazdı demekten kendinizi alamayacaksınız. Okuduğumda zevk aldığım, bazı sayfalarını, bölümlerini geri dönüp tekrar tekrar okuduğum bitirdikten sonra yine baştan başlayıp okumayı düşündüğüm bir şaheser. Kitabı okuduktan sonra tüm bu yazdıklarımın abartı olmadığını görecek, bu kitabı okuduğunuza kesinlikle çok sevinecek ve daha önce okumadığınız, bu kitaptan haberdar olmadığınız için hayıflanacaksınız.
Başının ve sonunun nerede olduğunun belli olmadığı, şiire âşık insanların yaşadığı çöllerde dünyada daha güzelini hiçbir gözün görmediği Sara için, iki şairin çöl ortasında güneşin acımasız sıcaklığıyla kuruyan dudaklarının suya olan hasretinden daha büyük, derin bir istekle Sara’yı arzulamaları ve O eşsiz güzelliğe sahip olabilmek için şiirleriyle mücadele etmeleriyle roman başlıyor. Tuleyle ve Zeyd iki hırslı âşık şair. En güzel şiiri yazıp söyleyen, Sara’ya sahip olacak. Tuleyle’nin kendisine ait olmayan sözlerle hile yapıp yarışmayı kazanması. Zeyd’in yenilginin verdiği acıyla başını alıp dillerini bilmediği insanların yaşadığı soğuk ve uzak diyarlara gitmesi. Aşk, vicdan azabı, savaş, tarih, gözyaşının iç içe bulunduğu akıcı ve özgün üslubu ile bu roman tam bir başucu kitabı.
Kitapta Persler, Doğu Romalılar, Türkler, Ermeniler, Gürcüler, Agvanlar, Avarlar, Çinliler ve Araplar hakkında tarihi bilgiler ara ara verilmiş. Özellikle Batı Türk İmparatorluğu, Araplar, Persler ve Doğu Romalıların yaşam şekilleri, medeniyetleri ve savaş sanatları hakkında çok çarpıcı bilgiler ediniyorsunuz.
Savaş sahneleri o kadar canlı tasvir edilmiş ki kitabı okurken savrulan kılıçların başınızın üstünden geçtiğini sanıyorsunuz. Mideniz kaldırmayacaksa savaş sahnelerindeki vahşeti okumamanızı öneririm.
Tüm bu olaylarla beraber İslamiyetin doğuşuna, yayılışına Hz Muhammed’in (sav) peygamber oluşuna tanıklık ediyorsunuz romanın arkaplanında.
Sözün özü bu kitap tam bir klasik olmaya aday. Yüzyılın romanını yazdığı için yazar Rafet Elçi´yi tebrik ediyorum…

Yazarı da tanıtmak isterdim ama fazla uzatmadan bitirmek istedim.
Herkese sevgiler..
Pages: [1]
Powered by MySQL Powered by PHP Powered by SMF 1.1.19 | SMF © 2006-2009, Simple Machines Valid XHTML 1.0! Valid CSS!