Liseli yıllarımın en tatlı döneminde, zamanımı kantırrr ve half-life oynarak geçirirdim. Akşam evden kaçıp gece cafe kapanana kadar oynardık.
Ekmek, su gibi giderdi. Oynayama doyamazdık. Az pusu atmazdım. Çatıdan az düşmedim hani : ))
Zaman su gibi, teknoloji de akıyor sel gibi. Hey gidi günler heyyy.
Pusuya yatmak bizde suçtu. Üzerinize alınmayın ama. Küfür ediliyordu pusu atanlara. Çünkü düz yolda yürürken önüne aniden bi şey çıkması gibi bilinemeyen bi durum. Meydanda çatışma yapıyorduk biz. Bomba kurulan bi oyunda pusu normal aslında. Bombayı kurup düşmanları bekliyorsunuz. Ama her yerin kendine özel kuralları var. Bizim özel kuralımız pusu atmamaktı. Aslında oyunun da pusuya özel mapleri bile var gerçi. Ama benim arkadaşlarım pusu atma .. diyodu pusu atınca.
Pool day hoş bi mapti. Alan küçük olduğundan pusu zordu. Onu oynuyoduk genelde.
Pusu atmayınca da oyunun tadı çıkmazdı dostum. Oyunun güzelliği kurşunun nerden geldiğini bilmemekti. Şafağının ortasında el bombası patlayacak ki oyunun tekrar başlamasını bekleyene kadar hayalet gibi dolaşıp arkadaşlarına taktik vereceksin. Şurdalar, elinde kanas var, falan filan
Eline kanası alıp çatıya çıkıp kuş gibi birilerini indirmek gibisi var mıydı?
Bak oyunu arşive atmışlar. Zaman işte, hayattan neleri siliyor oysa. Zaman, içinde kaybolup gidiyor insan...