Son zamanlarda Türk ölü gömme adetleri ve günümüzde Türklerin İslam inanışına dair benzerliklerine biraz kafa yordum.Türkler, Gök Tanrı inancından gelen gelenekleri terk etmemiş, İslam inançlarıyla bunları harmanlamışlar.
Günlük hayatta kullandığımız birçok kelimenin ve adetin kökeni de aslında Gök Tanrı inancından geliyor.
Türklerin ölü gömme adetlerinde savaşçılar ve hükümdarlar kılıç, ok ve yaylarıyla birlikte gömülürlerdi. Diğer insanların mezarlarına ise demirden yapılmış eşyalar konurdu. Türk mitolojisine göre, ölen ruhlar yer altında Erlik Han tarafından sorguya çekilirdi ve Erlik Han ile ona bağlı yeraltı ruhları demirden ve demirci şamanlardan korkardı.
Günümüzde ise ölülerin üzerine makas gibi demir aletler konulur. Bu aslında kötü ruhların ölüyü rahatsız etmemesi için yapılan islamiyet öncesi geleneklerimize dayanmaktadır. Kötü ruhlar demirden korkar.
Göktürkler döneminde, ölen savaşçıların saçları kesilerek mezarlarına konurdu. Aynı şekilde atların kuyruğu ve eşlerin saçları da kesilirdi. Bu gelenek "tullama-dullama" olarak adlandırılırdı. Savaşçının eşi ve atı dul kalmış sayılırdı. Günümüzde kullandığımız "dul" kelimesi, bu geleneğe dayanmaktadır.
Ölünün yedisi, kırkı, elli ikisi gibi noktalar, Türk cenaze adetlerinde önemli eşiklerdir. Bu sayılar aslında kozmolojik anlamlar taşır. Ölen kişinin öteki aleme geçiş süresini temsil eder. Eskiden insanlar, ölen kişinin ruhunun eve geri döneceğine inanır ve bu nedenle bu günlerde ölüyü memnun etmek için ritüeller yapardı. Türklerde bu ritüeller yemek vermek, mevlüt okutmak şeklinde devam etmektedir. İslam'da bu tür uygulamalar yoktur.
7 sayısı, şamanların gök yolculuklarında Tanrı'ya ulaşmak için aşması gereken "gök katlarını" sembolize eder. 7 sayısı, 7 gezegenle de ilişkilidir. Ruhun da Tanrı'ya ulaşmak için bu gök katlarını aşması gerektiği düşünülür.
Türklerde 40 sayısı "olgunluk" sayısıdır. Kırkılmak, kırklamak tamamen geçiş ritüelleriyle ilişkilidir. Bir insanın olgunlaşma yaşı 40 olarak kabul edilir. Bunun sebebi, fetüsün 40 haftada olgunlaşması ve tam bir insana dönüşmesiyle ilgilidir.
52 sayısı ise güneşin 1 yıllık döngüsünü ifade eder, ya da dünyanın güneş etrafındaki tam 1 yıllık döngüsünü. 52 hafta, 1 yıllık zaman dilimine denk gelir.
Bu sayıların tamamı 7 gün, yani bir hafta ile ilişkilidir. Türkler, ölen yakınlarını geleneksel merasimlerle öteki aleme uğurlar, tıpkı yeni doğanı karşılamak için yaptıkları ritüel ve merasimler gibi. Yeni doğan bebekler ve lohusalar için de demirden nesneler konur. Yeni doğanın kırkının çıkması beklenir ve bu durum takım ritüellerle kutsanır ve kutlanır.
Ölen kişinin mezarının üzerine "can suyu" adı verilen su dökülür. Bu tören, öteki dünya inancıyla ilişkilidir ve hayat suyu-yaşam suyu kavramıyla bağlantılıdır. Ölen insanların yıkanması da hayat suyu kavramıyla ilişkilidir. Amaç, ruhun sonsuza kadar öteki alemde yaşamasını sağlamaktır. Aynı şekilde kırklanmış bebekler de bir takım özel ritüellerle suyla yıkanır. "Su", ölüm olsun ya da doğum, "yeniden doğuş" düşüncesiyle ilişkilendirilen bir sembol olarak kullanılır.