2008'de yaşanan
Küresel Kriz'den bu yana oldukça yavaş büyüyen dünya ekonomisi yeniden canlanma eğiliminde.Bilakis Amerika’dan sonra Avrupa’da da ekonomik büyüme arttı ve işsizlik oranları 2008'den bu yana en düşük seviyelerine indi. Gelişmekte olan ülkeler de bu döngüden artan ticaret ile olumlu etkileniyorlar. Petrol fiyatlarının $70’a kadar yükselmiş olması hem artan talebin göstergesi hem de petrol ihracatçısı gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümeyi destekliyor. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin büyümesinin hızlandığı bu dönemde dünya ekonomisinde adeta bir bahar havası yaşanıyor.Fakat bilinmelidir ki her bahar gibi bu bahar gelip geçici ve kış maalesef ülkemize şu sıcak temmuz aylarında bile erken gelmiş durumda.
OECD verilerine göre 2017'de %3,6 civarında gerçekleşen küresel büyüme hızının önümüzdeki yıl %3,75’e çıkması bekleniyor. IMF ise 2017 büyümesini %3,6 olarak tahmin ediyor ve önümüzdeki dönemde bu büyümenin %3,7’ye çıkmasını bekliyor. Bu oranlar kriz öncesi %4-4,5 civarında olan büyümenin hala altında ancak Amerika ve Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde büyümenin hızlanması büyüme beklentilerini olumlu etkiliyor.
Çin ekonomisinin ise 2017 yılında ivme kazanmasıyla beraber orta vadede yavaşlamaya devam etmesi bekleniyor. Dengeli büyüme için tüketime daha fazla ağırlık vermek isteyen Çin’de hizmet sektörüne doğru yönelme de devam ediyor. Küresel ticaretin hızlanması Çin’in kısa vadede büyüme oranlarını tekrar yukarıya çekebilir.Kaldı ki kripto madenciliğiyle kripto piyasasının öncü ülkelerinden olan önümüzdeki günlerde de adından sıklıkla bahsettireceğe benziyor.
Bahsini ettiğimiz bu bahar havasının kalıcı olmadığını vurgulamıştık.Keza Amerikan Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB)’nin sıkılaştırıcı politikaları ve bunların küresel sermaye akımları üzerindeki etkisi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkiliyorz.Yine Türkiye gibi döviz cinsinden (usd/tll) borçlu ülkelerde tedirginlik yaratan Fed’in faiz artış süreci 2018 yılında olduğu gibi 2019'da da devam edeceğe benziyor.Trump ile beraber iç politikaya ağırlık veren Pentagon Fed’in bilanço küçültmek çıkarılacak yasa tasarılarını senatodan bir bir geçirilme programı hızlanarak devam edecektir.Bu durum haliyle gelişmekte olan piyasaların kırılganlığını arttıracaktır.Para politikasının olağan dışı seviyede bol olduğu dönemlerde dünyada pek çok ülkenin borçluluk oranları arttı. Bu borçların faizlerin giderek yükseldiği bir ortamda nasıl bir performans göstereceği tam olarak bilinmezliğini koruyor. Hızlanan büyümeye rağmen toplam faktör verimliliğinin hala oldukça yavaş artıyor olması bu endişeleri kuvvetlendiriyor. Önde gelen uluslararası kuruluşlar verimlilik artırıcı reformların, bol ve ucuz para döneminde fazlaca ertelendiğini ve bunun maliyetinin ülkeler tarafından tam olarak anlaşılamadığını belirtiyorlar.Aslında bu noktada tam da kendimizden bahsediyoruz.İç tasarruflar çok az,ithalata dayalı tüketim giderek artmakta ve bu durumda küresel ticaret hacmi ve büyüme oranımızı da olumsuz etkilemekte.Unutmadan, 2008 Krizi görüldüğü üzere bizi öyle sanıldığı gibi
teğet geçmemiştir. 2009 ticaret hacmi ve büyüme rakamlarına bakıldığında bu net bir şekilde görülmektedir:
2016 yılında yaşadığımız darbe girişimi ve terör olaylarının etkisiyle ekonomi %3,2 oranında büyümüştü.2017’de de çok olumlu bir vaziyet yoktu. Büyüme tahminleri %2,5-3 civarındaydı ve Türk Lirası dolar karşısında önemli değer kayıpları yaşıyordu.Oldukça sıkışık piyasa koşullarında, önce piyasalardaki risk algısının gerilemesi, sonrasında ise hükümetin iç talebi artırmaya yönelik aldığı tedbirler büyüme üzerinde oldukça etkili oldu. İlk 9 ayda ekonomi %7,4 oranında büyüdü. Ancak bu büyüme finansal kırılganlıklarda artışı da beraberinde getirince enflasyon, dış borç, kredi/mevduat oranları ve bütçe açığı da arttı ve malumunuz akabinde erken seçime gidildi.
Şimdi büyümeye katkı sağlayan kalemlere baktığımızda bilhassa 2017 son 3 çeyrek verilerinin içeren tablo bize 2018'in 1 ve 2. çeyreği için de bir projektör tutmakta şöyle ki:
Şimdi Tuik'in bahsettiği üzere hata payı da içeren yukarıdaki tabloya baktığınızda ne görüyorsunuz sorusunu lütfen kendinize sorunuz.Ben %7.4 oranında yapay bir büyüme görüyorum arkadaşlar.Özellikle
özel tüketim ile
devletin nihai tüketim kalemleri başı çekmekte gördüğünüz üzere.Peki asıl soru şu olmalı o zaman; tükettiğimizin karşılığında acaba ne ürettik? Artık ona da başka yazımız da detaylı değiniriz.
Konumuza dönecek olursak...Peki üretmedik diyelim.E nasıl bu kadar büyüdük?E tabiki krediyle yani borçla.
Özellikle ülkemizde kredi/GSYH oranı pek çok gelişmiş ülkenin hala altında seyretse de bu kredilerin finansmanının önemli bir kısmının dış borç ile yapılıyor olması ayrı bir kırılganlık yaratmakta.Kredilerin mevduata oranı 2017 yılı üçüncü çeyreğinde %120 seviyesinde. TL cinsinden kredi mevduat oranı ise %140’a çıkmış durumda. 2011-2017 döneminde Türkiye’nin dış borç oranı %35’den %52’ye yükseldi. Kredi Garanti Fonu’nun kullanımı da bu oranı önemli miktarda artırdı. 2016 sonunda dış borç %47 iken sadece 6 ay sonra Haziran 2017’de %52’ye yükseldi:
Bu hususta Özgür Demirtaş hocamın bir twitini paylaşmak istiyorum:
"Cebinde 100 lira paran var.
Üstüne 500 lira borç aldın.
Şov amaçlı,
Uzun vadede yüksek kar getirmeyecek yatırıma yatırdın.Mesela betona.
600 liralık adamım diye övünüyorsun.
Halbuki sen artık 100 liralıkta değilsin
Borç aldığın para senin değildi,
Borcun faizi de 99 lira olsun.
Sen artık 1 liralıksın"
Bahsi geçen rakamlar büyümenin finansmanında önümüzdeki dönemde sermaye piyasalarının daha fazla rol oynaması gerektiğine işaret ekmektedir.Zira Türkiye gerek halka açıklık oranı gerekse reel sektör piyasası derinliği açısından hala arzulanan seviyelere ulaşabilmiş değil. Buradaki potansiyelin verimli sektörlerin finansmanında (beton yani inşaat dışında da) kullanılması hem bankacılık sektörü üzerindeki yükü azaltacak hem de büyümeyi olumlu yönde artırıcı etki yapacaktır kanısındayım.Aksi takdirde bizim gibi enerjide dışa bağımlı bir ülkenin cebindeki paradan daha fazlasını borç olarak atacağı her adım bize misliyle pahalıya patlayacaktır ki seçimlerden sonraki ekonomik tablo malumunuzdur.
Yine Yukarıdaki grafikte görüldüğü üzere
Kırılgan Beşli denilen ülkelerin (BRIC ülkeleri - Brezilya,India,Rusya,China) yerel paraları, Türk Lirasına göre daha istikrarlı bir seyir izlemiş.Bizim paramız yine görüldüğü üzere döviz karşısında çok dalgalı bir seyir izlemiş.Enflasyon ise almış başını gitmiş.Aslında anlatmaya gerek yok,görüyorsunuz.Döviz kuru baskısı her geçen gün artacağa benziyor.Olası 1$=6-7tl senaryoları sene sonu itibariyle gerçekleşebilir.
Sonuç olarak...
Türkiye ekonomisi son yıllarda kamu ve özel tüketim harcamaları odaklı büyümüştür/büyümektedir.Aslında 2017 yılında iç talebin yanında ihracattaki artış ile net ihracatın katkısı pozitif olmuş ama bu durum onca negatif verinin yanında pek göze batmıyor.Özellikle artan bütçe açığı hükümetin tasarruf tedbirlerine gitmesine ve vergi oranlarını artırmasına neden olmaktadır Kurumlar vergisinin puan artışı, motorlu taşıt vergisi ve bazı tüketim ürünlerine getirilen yeni
ÖTV Güncellemeleri(!) kamu harcamalarının büyümeye verdiği katkıyı azaltacaktır.Yükselen enflasyon ise eğer hedef gerçekten tutturulmak isteniyorsa ki -kısa ve orta vadede %5-6-7 enflasyon hedefleri imkansız!- Merkez Bankası’nın para politikasında daha sıkı bir duruş izlemesine neden olacaktır.Kemer sıkmaya hazırlıklı olun sinyali verilmekte.
Peki daha iyi ekonomik tablolar görmek için ne yapmamız gerekir?Ne kadar bu soru başka bir yazı konusu olsa da, öncelikle hukuk sistemi ve temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi ekonomiyi hiç şüphesiz olumlu etkileyecek ve Türkiye’nin yurt dışındaki algısının iyileştirilmesinde yardımcı olacaktır.Sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamayız.Bu yüzden herkese birey olarak görev/görevler düşüyor.Ufak yaştan çocuklarımıza tüketim değil, tasarruf ve üretim ekonomisini iyi öğretmemiz lazım.
Velhasıl bu işin aslında çözümü kaliteli beşeri(insani) sermaye üretmekten yani eğitimden geçiyor.Aklıma çok şey geliyor.Mesela kripto alemindeyiz ve kendimizi bu piyasaya kanalize etmeye çalışıyoruz.Açıkçası şimdiki aklım olsa üniversite bile okumazdım diyorum.C, C++, Java,Pyhton dillerinin yanında ileri derece bir kaç tane yabancı dil öğrenmeye yönelirdim sanırım.Hele ki şu aşamada acilen her yıl 10.000 blockchain developper yetiştirmeliyiz.Üniversiteler de kriptoloji(Cryptology 101) veya kripto piyasasına giriş (Introduction Crypto Market 101) vb. dersler bir an önce eklenmelidir.Farklı fikirleri olan arkadaşlar fikirlerini paylaşırlarsa sevinirm.
Herkese iyi forumlar ve güzel paylaşımlar.