Bundan 600 yıl önce bu günkü Floransa’da
Giovanni Fiorentino adında bir noter yaşardı.Giovanni yaşlanınca emekli oldu ve kent yaşamını bırakıp kuzeydeki köyüne giderek meslek hayatında görüp geçirdiklerini 1378 yılında kağıda,kaleme dökmeye başladı.Kitabı bitince kıtabın adına
Il Pecorone yani "Sersem" ismini koydu.
(Bakınız/Araştırınız:Yine Floransalı meşhur, siyaset biliminin kurucusu,devlet adamı Niccolo Machiavelli'de
Il Prince adlı kıtabında,aynı Giovanni gibi emekli olup köyüne döndükten sonra meslek hayatında görüp geçirdiklerini kaleme almıştır.)
Il Pecorone kitabı yerel tacirlerin hayat tecrübelerini içeren yaşanmış hikayeler içeriyordu.Kitap yazıldıktan 200 yıl sonra İngiltere'den biri gelip kitabı araklayarak bugün dünyada herkesin okuduğu ve hatta tiyatro oyununa gittiği kendine has o meşhur traji komedi uyarlamasını:
Venedik Taciri ve yazarı meşhur
William Shakespeare abimiz.
Eserde,Yahudi tefeci Shylock, aşık bir genç Bassanio’nun sevgilisine ulaşmak amacıyla Belmonte’ye yapması gereken seyahati karşılamak için 3.000düka
borç verir.Elbette karşılığında bir şey ister; Venedik’in en zengin taciri Antonio’nun eti.Bu teminat aslında tefeci yahudi Shylock’un aldığı riskin karşılığıdır,yani faizidir.Aslında bu noktada 14. yüzyılda rönesansın İtalya'da başlaması ve Venedik’in bir dünya kenti olmasının arkasında ticarete olanak tanıyan finansörlerin aldıkları risk karşılığında faiz ile telafi/kompanse edilmeleri yatar.
Al Pacino'nun başrölde oynadığı Venedik Taciri filmiİyi de tefeci Shylock niye faizi para olarak değil de adamın eti olarak istedi? Çünkü ondan nefret ediyordu. Antonio bir Yahudi düşmanıydı. Burada hem Shylock’un Yahudi olması hem de Antonio’nun Yahudi düşmanı olması bir tesadüf değildir. Shakespeare, Venedik Taciri’ni yazdığında Yahudiler kenti halihazırda 100 yıldır finanse ediyor,yani bir bakıma ekonomisini himaye ediyorlardı.Venedik’in kenar mahallelerinden birinde, Banco Rosso denilen bir binanın önünde, masaların arkasında, bancilerin (bankların) üzerinde oturup işlerini görüyorlardı ki banka lafı da tam olarak buradan gelmiştir.
Venedik’li tacirlerin borç almak için neden bu şehre geldiklerinin bariz bir nedeni de vardı.Kilise faizi aforoz etmiş ve hristiyanlar bu işi yapamıyorlardı. Bugün Floransa katedrali Duomo’nun içinde Domenico di Michelino’nun bir freskosu var. Canto 17’de cehennemin yedinci katında.Burada Dante’nin
İlahi Komedya’sında ki faizcileri anlatmaktadır.
Dante'nin İlahi Komedya'sındaki Yedi Katlı CehennemAslında faiz Yahudiler için de yasaktı ama sadece kendi aralarında faiz veremiyorlardı, yabancılara(hristiyanlara,müslümanlara) verebiliyorlardı.
1492 yılına geldiğimizde Yahudiler İspanya’dan sürülmüşlerdi.Osmanlı’ya sığındılar.
Sultan Bayezid'in talimatıyla Sefarad'lar (İspanya Yahudileri) Türkiye'ye getirtildi.Bu Yahudiler İstanbul ve İzmir gibi önemli limanlardan Venedik ile ticaret yapmaya başladılar.Oraya gidip geliyorlar ve kendilerine yaşam alanları bulmaya çalışıyorlardı.Cambrai Birliği savaşından kaçmak için Venedik’ten sığınma istediler. Kent ilk önce isteksizdi ama Yahudilerin hem finansman hem de vergi geliri kaynağı olabilecekleri görülünce onlar için özel bir alan ayrıldı.Bu mülteciler orada 2 haftadan fazla kalırlarsa arkalarına kocaman sarı bir
"O"harfi giymeleri gerekiyordu.(2.Dünya Savaşın'da nazi Almanyasın'da yaşayan Yahudilerin giysilerindeki sarı yıldızlı logoyu/armayı hatırlayınız.O buradan geliyor işte.) Venedik tüzüğüne göre bunlar 5 yıldan fazla ikâmet edemezlerdi.Fakat ticaret varsa paraya da ihtiyaç vardı ve parayı da onlar sağlıyordu.Şehir hızla büyüdü ve yedi-sekiz katlı evler (o zamanın gökdelenleri) yapıldı.
Beyazıt Akman'ın "Son Sefarad" Adlı KitabıNe var ki, 16. yüzyıl boyunca Venedik’li Yahudilerin hayatı hep pamuk ipliğine bağlıydı.Çünkü onların mal ve can varlığını özellikle Kıta Avrupası'nda yüzde yüz koruyan,kollayan bir yasa veya düzenleme yoktu.Mesela 1537 yılında Venedik, Osmanlı ile savaşa girdiğinde Venedik Hükümeti mallarına haciz koymuştu. Daha sonraki savaşlarda da aynı şeyler oldu. Evlerini kaybettiler, tutuklandılar. Bu durumun hep tekrarlanmaması için Venedik hükümetine dilekçe verdiler. Aralarından akıllı bir temsilci,eski bir İspanyol Yahudisi tüccar olan
Daniel Rodriga mükemmel bir arabulucuk ile istediğini kopardı.Yahudiler nihayet 1589 yılında özgürce ibadet etmeye, Venedik vatandaşlığına ve Levante ile (yâni Doğu Akdeniz ülkeleri) ile ticaret yapma ayrıcalığına hak kazandılar.
Tarih boyunca finans ve finansörlere karşı düşmanlık hiç dinmemiştir.Hele ki borç veren azınlıklara Batı medeniyetince bir parazit,virüs gözüyle bakılmıştır.
Peki bunun nedeni nedir?Borçluların sayısı her zaman için kreditörlerden/borç verenlerden çok çok daha fazla olmuştur.Bizi yönetenlerin (hükümetler,devlet adamları vs.) beceriksizlikleri yüzünden belli periyotlarda başımıza çöken krizler yüzünden finansa ve finansörlere öcü gözüyle bakılıyor ve yer yer cadı avına bile çıkılıyor Venedik Taciri hikayesinde olduğu gibi. Bunun yanında yüzyıllar boyunca finansal hizmetler orantısız bir şekilde, vatandaşlık ve mülkiyet haklarından mahrum edilen ve kendi sıkı akrabalık ve güven ağları sayesinde başarıya ulaşan dini ve etnik azınlıklara bırakılmış.
Peki şimdi burada tek suçlu Yahudiler de mi?Bilakis kendi dinine mensup çoğunluk cemaatini bu finansal sistemin dışına iterek -aforoz ederek- dengesizlik ve akabinde adaletsizlik ortamı inşaa eden Kilise'nin hiç suçu yok mudur?
Başrol Shylock rolünde yine Al Pacino'nun olduğu, Venedik Taciri adlı tiyatral gösteriden bir sahne:“Bir Yahudinin elleri, ayakları, duyguları, sevgileri, tutkuları yok mu? Bir Yahudi, bir Hıristiyanın yakalandığı aynı hastalıklara yakalanmıyor mu? Aynı ilaçlarla iyileşmiyor mu?Yazın sıcağını, kışın soğuğunu bir Hıristiyan gibi hissetmiyor mu? Bizi gıdıkladığınızda gülmüyor muyuz? Bizi bıçakladığınızda kanımız akmıyor mu?Her şeyimizle birbirimize benzediğimize göre, şu anda da birbirimize benziyoruz: bize hakaret ettiğinizde, bize ‘köpek’ diye küfrettiğinizde, intikamımızı almamız gerekmiyor mu?Aynı bir Hıristiyanın bir Yahudi kendisine hakaret ettiğinde intikam alması gibi.Bana öğrettiğiniz kötülüğü size uygulamak istiyorum.Bunun sonuçları kötü olsa bile.”Her ne kadar bir hayal ürünü olsa da Venedik Taciri aslında bir dünya gerçeğine parmak basar.Evet, Shakespeare’in oyunu mahkemede mutlu sonla biter. Herkes istediğini alır.Sadece Yahudi tefeci Shylock zararlı çıkar.Bu da bize günümüz finans dünyasının gerçekliklerini bütün çıplaklığıyla anlatır.Şöyle ki:
1.Finans piyasalar gelişmediyse,kanunlar ve düzenlemeler adilane bir temelde oluşturulmadıysa tefecilerin fahiş faizler uygulama gücü olur.
2.Finans dünyasında hukukun önemi çok büyüktür.
3.Azınlık kreditörler hep toplumun tepkisine maruz kalmıştır ve kalacaktır da, Venedik Taciri gibi.GÜNÜMÜZ...Malum Venedik Taciri zamanın anti-semitizm (Yahudi düşmanlığı) dalgası kadar günümüz finans ilmini de sorgulamaktadır.Toplum ve hukuk haklıysa neden borçlular kreditörlere borçlarını ödemeye devam ederler? Neden üstüne yatmazlar?Aradan 500 yıl geçti. Neden dünyada hala sürüsüyle tefeci var? Ve bu adamlar sadece Afrika’da değil, New York’ta, Glasgow’da, Tokyo’da, İstanbul’da, Mersin’de, Konya’da her yerdeler.Milyar dolarlık merdiven altı piyasalar var bütün dünyada.Bildiğin gazetelere ilan bile veriyorlar.
Bugün İngiltere’de 200.000 hane halkı tefecilerden aldığı borçla yaşıyor. Yılda 100 milyon Sterlin borç alınıyor. Japonya’da Sarakin’ler var. Bankalarla birlikte çalışan yasal tefeciler. Japon nüfusunun %10’u onlardan kredi kullanıyor. 30 yıl önce sayıları 30.000 idi. Bugün 10.000
Sarakin var. Krediler 120 milyar doları aşmış.Türkiye’de tefecilikten vergi rekortmenleri çıkıyor. POS tefecileri günde 1 milyon liranın üzerinde ciro yapıyor.
Mesela dünyanın öbür tarafında bir yatırım bankası oloan Goldman Sachs 20 milyar dolar jestiyon/prim/ikramiye dağıtıyor.Bu parayı 32.500 çalışanına eşit dağıtsa adam başı 500.000$ eder. Afrika’da insanlar günde 1.5 dolara yaşıyorlar.Dünya hiçbir zaman adil bir yer olmamıştır. Zenginler ve fakirler.Sömürenler ve sömürülenler..
Bütün dünyada tefecilik faizleri fahiş seviyelerde.Öyleyse borçlular borçlarını ödemek için neden kıvranıyorlar. Neden “ödemiyorum ulan!” diyemiyorlar.
Bunun iki temel nedeni vardır:
1.Bu paraya ihtiyaçları var.
2.Bu küçük insanların ve işletmelerin ona göre teşkilâtlanmış tefecilerle cebelleşecek güçleri yok.(Dernek,Sendika gibi.)Böyle diyerek tefecileri toplumun kanını emen asalaklar olarak isimlendirmek kolay ama bu olgunun arkasındaki ekonomik gerekçeyi de anlamak zorundayız. Tefeci var, çünkü kimsenin kredi vermediği bir pazarda kendisine bir niş(çok karlı bir alan) yaratmış. Tefeci var, çünkü kredibilitesi az olan bir zümreye riski yüksek bir finansman sağlıyor.
Kredi kelimesinin kökünün Latince
"credo" olması bir tesadüf değildir.Credo, “sana inanıyorum,sana güveniyorum” demektir. Ama tefeci kritik bir ikilemle karşı karşıya. Eğer çok cömert olup az faiz isterse para kazanamaz ve üstlendiği riskin karşılığını alamaz. Eğer fahiş faiz isterse temerrüt/direnim riski büyür. Öyleyse yanıt ne?
Galileo Galilei'ye yardım etmiş, rönesansın öncü ailelerinden: MedicilerYanıt çok basit. Büyümesi, güçlenmesi gerek. Shylock kreditör olmanın zaaflarını keşfeden ilk kişi değil.Hem temerrüt riski var hem azınlık. 14. yüzyıl Floransa’sında finans sektörünü 3 aile domine ediyordu.
Bardi, Peruzzi ve Acciaiuoli. Hepsi de battılar. Çünkü büyük borçluları battı. İngiltere Kralı 3. Edward ve Napoli Kralı Roberto. Bu 3 ailede kreditör olmanın zaaflarını görüyorsak,
Mediciler'de de bunun ulaştığı gücü görüyoruz.Aslında Medici’ler bir döviz bürosuydu.Aynı Venedik Yahudileri gibi banklarda döviz bozuyorlardı.Sonra onlara banker denmeye başlandı.Çünkü ampülü görüp tefecilikten bankacılığa terfi ettiler ve daha legal versiyonu olan Bankayı kurdular.
Finans dünyası Mediciler sayesinde daha da legalleşerek kurumsallaşmıştır.Aslında burada hukuk da devreye girdi.Bununla birlikte,borç alma ve verme temelleri olmasa ve bu alış-veriş sistemi geliştirilmeseydi, dünyanın ekonomik tarihi ayağa kalkamayacaktı.Eğer borç verenlerle borçlular arasında bu gelişen ve büyüyen ilişkiler ağı olmasaydı bugünün global ekonomisi de dahil belki de insanlık tarihi bu noktaya gelmeyecekti.Örneğin insan uzaya gidemeyecekti.Cep telefonu, internet olmayacaktı.Dünyanın gelmiş geçmiş en zengin adamı olarak anılan
Jacop Fugger Kristof Kolomb ile Macellan'ı finanse etmeseydi ne Amerika Kıtası bulunacaktı ne de Coğrafi Keşifler başlayacaktı.
1966 yılından beri Broadway tiyatrolarında Cabaret müzikali sahneleniyor. Liza Minelli söylüyor. “Money, money, money… Money makes the world go around, world go around”. Evet belki dünyayı döndüren para değil ama insanları, ürünleri ve hizmetleri dünyanın etrafında döndüren paradır.Finansörlere borçlu insanların kanını emen vampirler olarak bakmak yerine,yine bu insanları ve idare ettikleri kurumları hukukun temel normları doğrultusundan şaşmadan adilane bir şekilde sisteme entegre etmek gerekir.Tabii burada hükümetlere/devleti yönetenlere büyük görevler düşüyor.Şayet bankalar ile gelişmiş,derin kredi ve borç piyasaları olmazsa tefeciler o boşluğu bir şekilde sistemde açık bularak yine dolduracaklardır. Diğer finansal bu durum mal ve hizmet girdilerinde de farklı değildir.Demem o kibBir ülkenin finans piyasaları ne kadar gelişip kurumsallaşırsa; tüccarlar, üreticiler, yatırımcılar ne kadar farklı ve çağdaş finansal enstrümanlar kullanabilirlerse, Jet Fadıllar, Turcoinci'ler, Çiftlikbank'ın Tosunları bu sistemde kolay kolay yer bulamayacaklardır.
Ülkemizdeki ünlü dolandırıcılar (Bir "Jet Fadıl" eksik)
KaynaklarAli Perşembe hocamızın Ntvmsnbc'de 2011 yılında yaptığı "Perşembenin Gelişi" adlı programlardan ilham alınmıştır.