Marksizm, vahşi-kapitalist/emperyalist ülkelerin bizim gibi ülkeleri "işverene" ve "sisteme" karşı örgütlemek; insanları milli duygulardan, aile bağlarından ve kültürel değerlerden uzaklaştırmak için kullandığı ideolojik bir silahtan başka bir şey değil. Kapitalizm ise kötü yanları olsa da insan ruhunun oluşturduğu bir ekonomik model. Uyuşuk marksist modellerin hiçbiri, pastadaki en küçük dilimin bile
yüksek alım gücüne sahip olduğu "kapitalist" bir düzen karşısında duramaz.
Burayı iyi okuyalım.
Lenin'e göre, gelişmiş kapitalist ülkelerde proleter devrim gerçekleşemez, çünkü bu ülkeler işçilerine nispeten yüksek yaşam standardı ve çeşitli fırsatlar sağlar ve işçilerin devrimci bir bilince ulaşması mümkün olmaz. (bkz: İşçi aristokrasisi) Bu sebeple, ancak daha az gelişmiş ülkelerde işçi devrimi mümkün olabilir.
Hiç düşündünüz mü, gelişmiş kapitalist ülkeler işçisine neden nispeten yüksek yaşam standardı ve çeşitli fırsatlar sağlar? Çünkü o ülkelerde
işçiler örgütlenip patron dövmeye kalkmaz. Patron da "ekmek verdiği" işçiden dayak yemediği için businessin başında ülkesinde kalır, işçisine iş ve ekmek verir, kendi de sermayesini büyütür ve yeni iş yerleri açar.
İşçi akıllıysa, ilk maaşını alır almaz maaştan maaşa yaşam peşine koşmaz. Bütün maaşıyla bmw, merso çekmez; -show business- yapmaz; sermaye yapar. Sermayenin ne kadar taşaklı bir şey olduğunu bilir ve sermaye ile -her şeyi- başarabileceğini patronundan öğrenmiştir. İşi patrondan kapar, gider kendi iş yerini kurar ve başka işçilere iş verir.
Döngü budur.