Bir Yunan, bir Bulgar, bir Rumen, bir İtalyan, bir İspanyol, bir Fransız ve bizim Temel meser# bir Erasmus projesinde bir araya gelmiş yanan meser# olmuş
Şakası bir yana kendimi fıkra gibi bir olayın içinde buldum geçtiğimiz birkaç günde ve bazı şeyler dank diye suratıma suratıma çarptı açıkcası. Açmış olduğum şu başlığı hatırlayanlar vardır
Gençlere tavsiyeler. Hatırlamayanlar varsa da görmüş olurlar
Bundan iki üç hafta önce fakültede bir sonraki dersin başlamasını beklerken aklıma bizimde fakir ama gururlu bir Erasmus Koordinatörlüğümüz olduğu aklıma geldi ve dedim gideyim bir sohbet edeyim. Son senem olmasına rağmen konunun içeriğindeki konulardan nasıl faydalanabilirim bana katkıları neler olur nasıl daha verimli bir gelecek inşa etmeme yardımcı olur gibisinden güzel bir sohbet gerçekleştirmiştik ilgili akademisyenle. Benim numaramı falan almıştı ve geçen hafta beni aradı. Farklı bir fakülteden iki doç.dr.'un yer aldığı projenin Türkiye ayağında yaklaşık 40 katılımcıyı ağırlayacaklarmış bana bu etkinlikte yer alır mısın diye sordu. Bende neler yapmam gerektiğini bana bir faydası dokunacak mı şeklinde birkaç soru yönelttim. Yapmam gerekenler aktif rol alan birisi olmadığım için tabiri caizse amelelik olacakmış ve bana katılım sertifikası (Göstermelik) ve referans mektubu yazabileceklerini belirttiler. Bende dedim ki ne kaybederim tamam verin numaramı hocalara katılayım dedim.
7'den 70'e katılımcılar geldi. Gerçektende 7'den 70'e idi yaş aralığı
İlk olarak havalimanından katılımcıları karşılayıp otellerine yerleştirmem istendi. Bunda sıkıntı olmadı elimde bir A4 ile Gora'daki vızzığın Komutan Logar'ı beklediği gibi bekledim. Birgün sonra genel toplantıda resmen tercümanlık yapmam gerekti. Olabilir gayet normal ancak o odada prof.dr. doç.dr. öğretim üyesi gibi ünvanlara sahip en az 10 kişi varken benim gibi düz bir lisans 4.sınıf öğrencisinin böyle bir görevi yapması gayet abes bir durumdu
Daha sonra genel sunumlara geçildiğinde ise bir IT elemanı olmak zorunda kaldım. Tabi bu durumu yabancılarda yaşadık malum bizim hocalar gibi her dersi slayttan okuyarak yapmadıkları için birazcık yabancılık hissettiler
3.günün sonunda şehir turu yapıldı ve bu turda yer alan turist rehberinin ingilizcesine ve yunancasına hayran kaldım çünkü yunan kızlarını düşürmek baya bi çabalamış. Dipnot turizmcilerden kızlarınızı uzak tutun çok yavşak oluyorlar
Turda boş zaman verildiğinde yaklaşık 7-8 kişilik bir gruplaşma beni yanlarına çektiler sen Türkçe biliyorsun dikkat et bizi dolandırmasınlar diye. Döviz bürosunda en az bozduran 100 euro gibi bir miktar bozdurdu. Yani neredeyse 1000 euro bozduruldu o gün. Çanta aldılar, kıyafet aldılar, altın alanını bile gördüm. Ki bir tanesi ya bulgar olan ya da rumen olan buradaki altın fiyatıyla bizim ülkenin fiyatı arasında güzel fark var. Neredeyse yolculuk fiyatını çıkartabiliyorsun gibi birşey söylemişti vay anasını dedim. O gün gıcır gıcır 200'lükler elden ele gitti gittikçe benim içim cız etti. Adamlar bir günde 4 asgari ücreti gömdüler neredeyse ve sanki çerez alıyorlarmış gibi yaptılar bunu hatta bir günde demeylim buna 2-3 saatte diyelim. Alışveriş kısmıda ayrı bir komediydi tabi 250'den kapıyı açtıkları üründen iki tanesini 350'den bırakıyorlardı bizim esnaflar. Normal zamanlarda ayıp bu yaptığınız derdim ancak. Artık gram umrumda değil. Restorana gittik adamlar kıtlıktan çıkmış gibi her yemekten söylediler. Bir hesap geliyor 300-350 tl içimden çüş ulan bu nasıl hesap diyorum. Bu kaç euro diye hesap yapıyorlar. 20 euro 25 euro denilince yüzlerinde hiçbirşeymiş be dediklerini gördükçe vay amk deyip durdum.
Akşamına otelin barında birkaçıyla oturduk sohbet ettik. Klişe soruyu sordum: bizi kıskanıyor musunuz? Kıskanıyoruz bu kadar ucuz bir ülkede yaşıyorsunuz diyeni oldu. Dedim içimden beynini siktiğimin salağı davulun sesi uzaktan hoş gelir. Bak dedim anlattım böyle böyle. Hala kıskanıyor musun dedim. Nau Nau Nau dedi
Sonra konuyu onlara çevirdim. Sizler ne yaptınız, nasıl yaptınız, geliriniz gideriniz ne alemde dedim. Anlattılar anlattıkça içimden hay kaderimin coğrafyası, hay kaderimin zamanı dedim. En son şunu dedim siz çok şanslısınız sizin en kötünüz burada kral olabilir; bizim en kralımız sizin çöpçünüz.
Gerçektende bu ülkede vatandaş olmak galiba bizim imtihanımız. Herşeyin en kötüsüne, sabretmenin en çoğuna, itilip kakılıp üvey evlat muamelesi yaşamanın bize biçilmiş kaftan olduğunu gördüm. Dedim ya ilk paragrafta
"Bende dedim ki ne kaybederim tamam verin numaramı hocalara katılayım dedim. " çok şey kaybedecekmişim en başta da bu güzelim ülkeye olan inancımı kaybedecekmişim...