Bitcoin Forum
July 03, 2025, 04:49:07 PM *
News: Latest Bitcoin Core release: 29.0 [Torrent]
 
   Home   Help Search Login Register More  
Pages: [1]
  Print  
Author Topic: Serdar Yıldırım Hikayeleri  (Read 97 times)
Serdar102 (OP)
Newbie
*
Offline Offline

Activity: 12
Merit: 2


View Profile
June 14, 2025, 07:28:29 PM
Merited by Vispilio (2)
 #1


ALTIN ELMA
Genç bir adam bisikletiyle, dedesini görmek için, Elmalı Köyü’ne gidiyormuş. Genç, uzun süre yol aldıktan sonra toprak yola girmiş. Toprak yolda giderken, bisikletin lastiği patlamış. Bisikletini ilerideki çalılıklara saklamış, dönerken bisikletini almayı umuyormuş. Kestirme olsun diye patika yola girmiş ve sonunda yolunu kaybetmiş.  Genç adam günün ilerleyen saatlerinde gördüğü elma ağacına doğru yürümüş. Işıl ışıl, sapsarı bir elmayı koparmak için uzandığında:  “ Dur insanoğlu! O altından bir elmadır, sakın koparma! “ diyen elma ağacının sesini duymuş. Genç adam hangi elmayı koparmak istese aynı sesi duyuyormuş.
Bunun üzerine genç adam:  “ Elma ağacı, iyi, güzel diyorsun da, senin dallarında altın olmayan elma yok mudur? “ Diye  sormuş.
Elma ağacı:  “ Yoktur. Elmalarım altındandır, çünkü ben altından elmalar üreten bir elma ağacıyım. Bu kadar altın elmayı görüp de altın olmayan elma aramanı şaşkınlıkla karşıladım. Demek ki, gözü tok bir gençsin. Elmaların hepsi senin olabilir ama üç şartımı yerine getirmen gerekir. “
Genç adam:  “ Neymiş o üç şartın çabuk söyle. “ demiş.
Elma ağacı:  “ Birincisi, kanaat et; ikincisi, yalan söyleme; üçüncüsü, canlıların hayatına saygı duy. Bu şartlarımı kabul ediyorsan elmaları toplamaya başlayabilirsin. Sakın unutma, gölgem seni  takip edecek. “

Genç adam şartları kabul etmiş ve altın elmaları toplamaya başlamış. Oralarda bulduğu bir çuvala elmaları doldurmuş ama elli elmayı yeterli görmüş, kalan on dört elmayı dallarda bırakmış, kanaat etmiş. Genç adam yolda giderken, önüne eşkiyalar çıkmış. Eşkiyaların reisi, çuvalda ne olduğunu sormuş. O da, çuvalda altından elmalar var, demiş. Yalan söylememiş. Eşkiyalar, gencin cevabına gülmüşler, sonra üstünü aramışlar ama para-pul bulamamışlar. Çuvalın içine bakmak akıllarına gelmemiş. Al çuvalını git yoluna, demişler.  Genç adam daha sonra yolun iyice daraldığı bir yerde yüzlerce karınca görmüş. İleriye gitmek için yürümesi pek çok karıncanın hayatına mal olacağı için, çuvalı yere bırakmış, karıncaları seyre dalmış. Canlıların hayatına saygı duymuş. Karıncalar az sonra yuvalarına girip gözden kaybolmuşlar. Ağacın gölgesi, üç şart yerine geldi, altın elmalar senin oldu, yolun açık olsun, demiş ve geri dönmüş.

Genç adam yolda bir köylüye rastlamış ve dedesinin köyünü sormuş. Şansa bak, köylü  dedesinin köyündenmiş. Tanışa, konuşa köye varmışlar. Dede, torununun ziyaretine gelmesine çok sevinmiş. Gözlerinden akan iki damla yaşı fark ettirmemeye çalışmış. Yaşlılar böyleymiş işte, bir küçük ziyaret onları duygulandırırmış.  Akşam komşular dedenin evinde toplanmışlar. Genç adam başından geçenleri anlatmış. Anlattıklarına kimse inanmamış. Şehir hayatı sana yaramamış. Gel, bu köyde yaşa, demişler. Genç adam ispat için, çuvaldaki altın elmaları odanın orta yerine dökmüş. Altın elmaları gözleriyle gören komşular, çaresiz fikir değiştirip, genci övmüşler, göğsünü kabartmışlar:  “ Biz sana şaka yapmıştık, beyim. Yoksa anlattıklarına tastamam inanmıştık. İnsanın bir çuval altın elması olur da, onun dediklerine inanılmaz mı? Her dediği doğrudur ve peşinden gidilir. Sen komutanımız ol, biz seninle savaşa gideriz. “
Bunun üzerine genç adam, dedesine ve komşulara birer altın elma vermiş. Hepsi mutlu olmuş. Dede tef çalmış, komşular oynamış. Genç adam ertesi gün öğle vakitleri uyanmış. Bakmış dışarıda bir gürültü var. Olayı duyan köy halkı, biz de altın elma isteriz, diyerek kapının önünde uzun kuyruklar oluşturmuş. Genç adam, dedesini uyandırıp kalan kırk altın elmayla birlikte arka bahçeden kaçıp gitmiş. Şehirde gencin babası, annesi ve iki kardeşi  olanlara çok sevinmiş. Neleri varsa eski evlerinde bırakıp, malikâne satın almışlar ve uzun yıllar mutlu ve zengin olarak yaşamışlar. Bu masalı okuyan herkesin bir çuval altın elması olması dileğiyle Serdar Yıldırım saygılar sunar.

SON

Serdar102 (OP)
Newbie
*
Offline Offline

Activity: 12
Merit: 2


View Profile
June 14, 2025, 07:36:48 PM
 #2


BOKSÖR KANGURU DAS
Avustralya Kıtası’nda pek çok kanguru yaşarmış. Bazı zamanlar kanguruların sayısının dört milyonu bulduğu olurmuş. Ormanda, dağda, bayırda, çölde nereye baksan kanguru görürmüşsün. Kangurular, denizin ortasında büyük bir ada olan Avustralya Kıtası’nda öylesine çoğalmışlar ki, bu durum bazı genç kanguruları yeni yaşam sahaları aramaya yönlendirmiş. İşte bu genç kangurulardan biri de Das’mış. Das’ın yakında bir gemiye binerek Kanada’ya gideceği haberi kangurular arasında hızla yayılmış. Das’ın iki yıl sonra geri döneceği ve neler anlatacağı merakla bekleniyormuş.
Das bir gece Sydney Limanı’na gelerek, Kanada’ya giden gemiye gizlice binmiş ve geminin ambar dairesine saklanmış. Burada yiyecek, içecek depoları bulunuyormuş. Gemi, Büyük Okyanus’tan geçerek günler sonra Kanada’daki Prince Rupert Limanı’na varmış. Das geceleri şehrin karanlık sokaklarında gezmiş, dolaşmış. Ama bir gece oradan geçmekte olan, kangurulara boks yapmayı öğretip, onları ringlerde birbiriyle dövüştüren bir menajerin dikkatini çekmiş. Menajer, Das’ı, adamlarına yakalatıp, ringe çıkarmış. Das boks öğrendikçe bu konudaki yeteneği ortaya çıkmış. Çok güçlüymüş ve yumrukları demir gibiymiş.

Das daha sonraki aylarda ringde kangurularla pek çok maça çıkmış. Rakiplerini birer birer yenen Das, final maçına çıkmaya hak kazanmış. Şimdiki şampiyonu yenerse dünya şampiyonu olacakmış. Şampiyonluk maçı tam da Das’ın Avustralya’dan yola çıktığı günün ikinci yıldönümüne denk gelmiş. Arkadaşları, birkaç gündür Das’ın dönüşünü Sydney Limanı’nın  karşısındaki tepede bekliyormuş. O gün gelen gemilerin hiçbirisinden Das çıkmamış.  O akşam kangurular arası dünya şampiyonluğu maçını pek çok ülke televizyonu yayınlıyormuş. Bunlardan biri de Avustralya televizyonuymuş. Prince Rupert’ten gelen gemi yolcularını boşaltmış ve limanda demirlemiş. Kaptan ve gemi çalışanları boks maçını televizyondan seyrediyormuş. Arkadaşları, Das’ın bu gemiyle mutlaka gelmesi gerektiğini düşünerek, acaba ambarda kilitli mi kaldı yoksa bir aksilik oldu da yakalandı mı, diyerek gece karanlığında gemiye çıkmışlar ve televizyondaki boks maçını görmüşler. Arka ayakları üstünde duran ve ön ayaklarında eldiven olan iki kanguru birbirlerine kıyasıya yumruk atıyormuş. Bazen uzun kuyruklarıyla yere tutunarak, arka ayaklarıyla rakibinin karnına tekme vuruyormuş. Bir kanguru, şu sarı eldivenli bizim Das değil mi, deyince, ötekiler, evet, demişler, bu bizim Das.

Maç sonunda rakibini yenen Das, dünya şampiyonu olmuş ve altın madalya boynuna takılmış. Seyirciler, çılgınca Das’ı alkışlamışlar. Omuzlarda taşımışlar. Yumruklarını havada sallayan ve göğsüne vuran Das, hayatından memnun görünüyormuş.  Das’ın dünyanın öbür ucunda olduğunu bilen arkadaşları gece yarısından sonra yola çıkıp sabaha kadar koşmuşlar ve ertesi gün nerede bir kanguru görseler Das’ı anlatmışlar. Das’ın dünya çapında şöhrete ulaştığından bahsetmişler. Onun geri gelmesini ister misiniz, sorusuna kangurular:  “ Hayır, gelmesin. Das, kanguruların spor elçisi olsun ve bizi dünyaya tanıtsın. Burada kanguru sürüsüne katılmadığı için, ayrı dururdu. Ayrışmak istedi, bir, tek olmak istedi ve aramızdan ayrıldı. Bizden koptu. Das şimdi hak ettiği yerde, zirvede. Zirvedeki yerini uzun yıllar koruyacaktır. “

SON

Serdar102 (OP)
Newbie
*
Offline Offline

Activity: 12
Merit: 2


View Profile
June 14, 2025, 09:29:03 PM
 #3

BABAYİĞİT İLE AY PARÇASI
Bir babayiğit ki, ama ne babayiğit: Bir sekseni geçen boyu, oldukça kaslı vücudu, güçlü kolları, anadan sürmeli gözleri.  Tam bir Anadolu delikanlısı.
Köylü çocuğuydu ama kendi köyünde pek eğlenmez, gezerdi. Bazen yürüyerek giderdi, bazen atla giderdi. Başka köylere giderdi, kasabalara giderdi, şehirlere giderdi. Gittiği yerlerde, yolun orta yerinden, sol eli cebinde, biçimlice yürürdü: Başı dik, alnı açık, göğüs ileride.
Okuma-yazma bilirdi. Köyünde okul yoktu ama gittiği kasaba ve şehirlerde orada bir harf, burada iki harf derken, epey bir ilerleme sağlamış, önce yazmayı, sonra okumayı öğrenmişti. Yazma öğrenmeden okuma öğrenilemezdi. Yazısı pek güzeldi. Harfleri birbiri peşi sıra inci gibi dizer, sanki sanırsın yürüyüşe çıkmış asker bunlar.
Savaşı sevmezdi. Tam bir barış taraftarıydı. Ne zaman elinde davul bir tellal görse ( Padişahın fermanıdır. Urumeliye sefere çıkılacak, asker toplansın. ) dendiğini duysa, ortadan kaybolurdu. Dağ-taş gezerdi. Her ne için olursa olsun, insanların birbirine düşman edilip, savaştırılmalarına karşıydı. Dili, milliyeti ayrı diye neden insanlar birbirini öldürürdü, aklı almazdı.
İnsanlara yardım ederdi. Bilmem ne köyünün, bilmem ne adındaki ağası, köylüyü mü eziyordu, haksızlık mı yapıyordu. O köylü güvercinin kanadıyla bir haber uçursa, ertesi gün, ağanın konağındaydı. Tatlı diliyle, güler yüzüyle ağayı ikna eder, söz alırdı. Artık o ağa, Babayiğit'in, dünya-ahiret kardeşiydi. Onuruna konakta eğlenceler tertiplenir, ziyafetler verilirdi. Sonraki zamanlarda da Babayiğit arada bir ağanın konağına uğrar, sohbet ederdi.

Ay Parçası. Ayın ondördü gibi güzel. O kız ki, güzel doğmuş, büyüdükçe daha da güzelleşmiş. Kendinden emin konuşması, kaçamak bakışlarıyla dünya güzeli.
Babayiğit'in yolu Ay Parçası'nın köyüne düşmüştü. İkisi, köy meydanında karşılaşınca olan oldu: Babayiğit'in göğsünün sol tarafında bir volkan patlamıştı. Alevli lavlar damarlarından vücuduna yayıldıkça, Babayiğit'e ani bir titreme gelmişti. Ay Parçası da Babayiğit'ten farklı bir durumda değildi. İlk görüşte aşk buydu işte. Birbirlerine sevdalanmışlardı.

Günler günleri kovaladı. Babayiğit ile Ay Parçası, dağda, bayırda sık sık buluşuyor, konuşup, koklaşıyorlardı. Birbirlerinden ayrılmayacaklarını söyleyip, evlenmek istiyorlardı. Ailelerine durumu açtıklarında, Ay Parçası'nın babası, zengindi ama iyi niyetliydi. Olur, demişti. Babayiğit'in babası ise, fakirdi ama kötü niyetliydi. Olmaz, demişti. Ben zengin kızını gelin istemem. Biz fakiriz, fakir oğlana, fakir kız yakışır. Davul dengi dengine, oğlumu vermem zengine. Zenginin parası çoktur, sevdası yoktur.
Babayiğit yalvardı, ağladı ama babasını sözünden döndürmesi ne mümkün. Bu duruma sinirlenen zalim baba, evin samanlığına oğlunu zincirle bağladı. Oracıkta oğlunun göğsünü kızgın demirle dağladı. Babayiğit'in feryatlarına yer-gök ağladı.

Duyanlar, duymayanlara söyledi.
Ay Parçası o anda köydeydi.
Gece yarısı atına atladı.
Gidip Babayiğit'i kurtardı.
Köyüne geri dönmedi.
Atını dağlara vurdu.

Zalim baba tek başına.
Takmış dört serseri peşine.
Gidip Ay Parçası'nın köyüne.
Kurşun sıkmış onun soyuna.

Ay Parçası öksüz kaldı.
Babayiğit'le uzaklara kaçtı.
Evlendi başına taç taktı.
Dört çocukla neşe saçtı.

SON

Serdar102 (OP)
Newbie
*
Offline Offline

Activity: 12
Merit: 2


View Profile
June 15, 2025, 09:20:08 AM
 #4

HIRSIZIN AŞKI
Genç manken defilelerde boy gösteriyor ve televizyon reklamlarında oynuyordu. Bakışı, duruşu, yürüyüşü inanılmaz bir karizmaydı. Özel olarak düzenlenen davetlerde ilgiyi üzerinde topluyordu. Genç kızlar, onu yakından görebilmek için, birbirini ezerdi. Sonra da kim en çok yanına sokuldu, kim elini tuttu tartışması başlardı:
" Hiç boşuna konuşmayın, ben bir karış yanına geldim. "
" O da bir şey mi? Teni tenime değdi. Eliyle kolumu elledi. Sıcaklığı hala üstümde. "
Genç manken bir gün yakın arkadaşlarından şöyle bir teklif aldı. Bikini defilesi vardı ve mutlaka gelmeliydi. Bizimki önce gitmem dedi, naza çekti ama sonunda gitti. Podyuma ilk çıkan manken kız, görülmemiş güzellikte: Dört renkli saçları ( sarı, mavi, yeşil, kırmızı ) edalı bakışları, hak etti alkışları. Manken kızın güzelliği karşısında beyninden vurulmuşa dönen genç mankenin gözü diğerlerini görmedi. Sessizce yerinden kalktı, kulise doğru yöneldi. Onun geldiğini gören kulis görevlisi kapıyı ardına kadar açtı. Manken kızla kısa bir görüşme yaptı ve kalbini çalarak kaçtı. Manken kız avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
" Hırsız var! Kalbimi çaldı, kaçıyor. "
Kuliste bulunan manken kızlar, onu durdurmaya cesaret edemedi. Sonrasında ne mi oldu? Teklifler çoktu, genç manken ilk uçakla Paris'e uçtu. Orada defileye çıkacaktı. Kalpsiz kalan manken kız ikinci uçakla Paris'e uçtu. Çıktığı ilk defilede gencin kalbini çalarak İstanbul'a döndü. Tabi diğer uçakla genç manken peşinden. Bu iki hırsız birbirlerine kalplerini geri vermediler. Söz, nişan faslını atlayarak üçüncü gün evlendiler. Mankenliğe devam ettiler. Bir farkla: Genç gelin artık bikini defilesine çıkmıyordu.
Siz siz olun kalbinizi çaldırmayın. Eğer çaldırır da çalanın kalbini çalamazsanız yandığınızın resmidir. Kalbiniz hırsızın elinde sızlar durur.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
Serdar102 (OP)
Newbie
*
Offline Offline

Activity: 12
Merit: 2


View Profile
June 23, 2025, 11:02:10 AM
 #5


BİZİM KÖYLÜ İLE PAPAĞAN
Eski zamanlarda yaşayan bir köylü, ormanda yaralı bir papağan bulmuş. Papağanın yarasını saran köylü, onu bir kafese koymuş. Tarlaya giderken, ekin biçerken papağanı yanında götürürmüş. Geldi zaman, geçti zaman papağan iyileşince bizim köylü papağanı serbest bırakmış. Bunun üzerine papağan uçup gitmiş.

Aradan aylar geçmiş. O yıl kıtlık olmuş. O köyün ve diğer otuz dokuz köyün sahibinin adı kırkağaymış. Köylüler, kırkağaya kırkayak derlermiş. Kıtlığın olduğu o yıl bizim köylü işte bu kırkayaktan borç para almış. Ertesi yıl ürün az olunca ve bizim köylü borcunu ödeyemeyince, kırkayak tepesine binmiş. Bizim köylü tarlada çift sürerken, kırkayak, dört adamıyla birlikte gelip, bizim köylünün iki öküzünü borcun faizine karşılık almak istemiş. Bizim köylü buna karşı çıkınca kırkayak ve adamları tarafından dövülmeye, yerlerde sürüklenmeye başlamış.

Aslında papağan kafesten kurtulduktan sonra uzaklara gitmemiş, köyün civarında kalıp, yarasını iyileştiren bizim köylüye göz, kulak olurmuş. Onu uzaktan takip edermiş. Olayı gören papağan karşı ormandan kırkayağın üstüne dalışa geçmiş. Kırkayağın boynundan güçlü pençeleriyle yakalayıp, burnunu ve ağzını gagalayıp kanatmış. Fakat kırkayağın adamlarında biri, papağanı bir vuruşta yere sermiş. Papağan toparlanıp ormana doğru uçmuş ve ormandaki yüzlerce papağanı toplayıp geri dönerek, kırkayak ve adamlarının kırk köydeki saltanatına son vermiş. Papağanlar, kırkayak ve adamlarını öldürdükten sonra, bizim köylüyü sırtlarında taşıyarak bulutların üstüne götürmüşler.


SON

---------------------------------------------------------------------------


PRENSES KELEBEK
Kraliçe kelebek bir ağacın dalları üzerine yüz tane yumurta bırakmış. Karşı dala oturup yumurtalarını seyre dalmış. Aradan zaman geçmiş, yumurtalardan doksan dokuz tane prens kelebek çıkmış. Kraliçe kelebek bu işe çok şaşmış. Prens kelebekler fır dönüp etrafta uçmuşlar. Son yumurtadan kim çıkacak diye merakla bakmışlar. Çok bekletmemiş, son yumurta açılmış. İçinden bir prenses kelebek çıkmış. Prenses kelebek kanatlarını çırpmış, havalanmış. Karşı balkonda bulunan saksıdaki çiçeğe konmuş. Evin hanımı o anda balkondaymış. Ne güzel kelebek diye kanatlarını ellemiş. Kelebeklerin kanatları ellendiğinde tozu gider, uçamazmış. Prenses kelebek korkmuş, kaçmaya çalışmış. Uçamamış ve yere düşmüş.

Kara kedi prensesi fark etmiş. İşte hazır lokma diye düşünmüş. Kraliçe kelebek kediden önce davranmış. Prensesin kanadına kendi kanadından toz üflemiş. Prensesim, uç, kaç, kurtul, demiş. Prenses havalanmış, uçmuş. Annesini kedi yakalamış. Prenses son bir kez dönüp bakmış ama annesini görememiş. İki damla yaş gözlerinden süzülmüş. Uçmuş, gökyüzüne doğru kanat çırpmış.

SON


--------------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------------

ANTİLOP
Annesiyle birlikte gezerken, gecenin karanlığında annesini kaybeden yavru antilobu, Afrikalı bir köylü bulmuş. Yavru antilobu kucağına alan adam, köyün yolunu tutmuş. Adam, yavru antilobu besleyip büyütmüş. Bir yıl sonra kocaman olan antilobu bulduğu yere bırakmış.
İnsanların arasında yaşamaya alışan antilop, bu duruma alışamamış. Ormanda, bayırda, çayırda yaşayan antiloplar, tekdüze bir yaşam sürüyormuş. Çayırda çimen yersin, ırmaktan su içersin, leopar, aslan korkusundan, uyku nedir bilmezsin. Her an tetikte olmak zorundasın, çünkü yaşamına göz koyanlar varmış.
“ Ben aç kalmasınlar diye leopara, aslana, sırtlana kendimi boğazlatmak zorunda mıyım?“ Diye soruyormuş, antilop. “ Besin zinciriymiş! Bazıları ot yer, ot yiyenler et yiyenlere yemek olur. Böyle bir şey doğru olabilir mi? Uyduran iyi uydurmuş ve yalanına inandırmış. Soruyorum size, kendini benim yerime koyanlar bir düşünseler. Siz durup dururken bir canavara yem olmak zorunda bırakılsanız, ne hissedersiniz? Buraya kadarmış deyip boyun mu eğersiniz yoksa tabana kuvvet kaçar mısınız? İsterseniz kaçmayın ve besin zincirinin bir halkası olun. Ne kadar hızlı koşarsanız, besin zincirinin halkası olmaktan o kadar uzaklaşırsınız. Olayı çok yönlü düşünmeden, yüzeysel olarak karar vermek, insan beyninin doğasına aykırı. “
Antilop dere-tepe gezerken, sonunda karşısına büyük bir şehir çıkmış. Antilop kenar mahalleden şehre girmiş. Bazen yol kenarından bazen kaldırımdan yürümüş. Adamlar, kadınlar, çocuklar, antiloba hayret dolu bakışlarla bakmışlar ve onu sevmişler, sırtını okşamışlar. Daha sonra geniş bahçesi olan bir adam antilobu sahiplenmiş. Onu tavuklar, horozlar, ördekler, kazlar, tavşanlar, koyunlar, keçiler olan bahçeye götürmüş. Antilobun bu bahçede olduğunu duyan pek çok insan, onu görmeye gelmiş. Antilop buradaki parçalamayan, can almayan dostlarıyla sakin bir yaşam sürmüş.

SON

--------------------------------------------------------------------


KERTEN İLE TİM
Kertenkele Kerten, kertenkele sandığı aslında yavru bir timsah olan Tim ile arkadaş olmuş. Birlikte sinek avlamışlar, aralarında candan bir dostluk kurulmuş. Kerten bir gün Tim’e, ailem buradan taşınıyor, çok uzaklara gidiyoruz. Onlarla gitmeye mecburum ama söz mutlaka seni görmeye geleceğim. Buralardan ayrılma, demiş. Tim’in gözyaşları altında Kerten, hoşça kal, demiş ve uzaklaşıp gitmiş.
Aradan yıllar geçmiş. Kerten bir gün geri dönmüş ve Tim’i aramaya başlamış. Tim, Tim, sevgili arkadaşım, ben geldim, Kerten geldi, diye ırmak kıyısında bağırmış. Bunun üzerine ırmaktan kocaman bir timsah kıyıya çıkmış ve Kerten’e doğru koşmaya başlamış:“ Kerten, nihayet yıllar sonra geri döndün. Seni çok özledim, gel sarılalım. “
Timsahtan korkan Kerten geriye kaçıp kayaların üstüne çıkmış:“ Ne Tim’i? Sen Tim olamazsın. Tim benim kadar bir kertenkeleydi. Sen kocaman bir timsahsın. “
“ Hayır, Kerten, ben kertenkele değildim. O zamanlar bir timsah yavrusuydum. Yıllarla büyüdüm. İşe bak ben de seni timsah yavrusu sanıyordum. Sesini duyup seni görünce Kerten neden hiç büyümemiş, diyerek hayret ettim. “
Daha sonra Tim yalvarmış, gözyaşı dökmüş. Birebir yaşadıkları özel anılardan bahsetmiş, konuştuklarından örnekler vermiş. Bunları başkasının bilmesi olanaksızmış ama Tim yaklaştıkça Kerten uzaklaşmış. Daha sonra kaçıp gitmiş. Bir daha da oralarda gözükmemiş. Irmakta yaşayan pek çok timsah, Tim’in devamlı olarak ağladığını, gözyaşı döktüğünü fark etmişler. Tim nedenini hiçbirine söylememiş. Timsah gözyaşları bu olsa gerek.

SON

---------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------


MAYMUNUN ALTIN LİRALARI
Maymunun biri ormanda gezerken altın bir lira bulmuş. Gergedana sormuş, bu nedir, diye. Gergedan da, bilmem ilk defa böyle bir şey görüyorum, demiş. Maymun daha sonra sincapla karşılaşmış. Ona sormuş, bu nedir, diye. Sincap, yuvarlak ama ne işe yarar bilmem ve bilmek de istemem, demiş.
Maymun kime sorduysa, buna benzer cevaplar almış. Maymun sonunda bir insana rastlamış: “ Ey insan, bu elimdeki nedir, bilir misin? “ diye sormuş.
Bunun üzerine insan: “ Bu altın bir liradır. Çok değerlidir. Senin işine yaramaz. Onu bana versene. “ demiş.
Maymun: “ İki takla atarsan, bunu sana veririm. “ demiş. İnsan iki takla atmış ve altın lirayı almış. “ Yine altın lira bulursan bana haber ver. Her lira için, iki takla atarım. “ demiş.
Maymun altın lirayı bulduğu yerde aramış ve bir kese altın lira bulmuş. İnsanların yanına gidip, onlara takla attırmış. İki takla atana, bir altın lira vermiş.
Alan razı, veren razı. Oradakiler, hoşça vakit geçirmişler. Maymun bir altın lira için, insanların neden bu derece değiştiklerini çok düşünmesine karşın, anlayamamış. Herhalde anlamam için, insan olmam gerekiyor, diye düşünmüş.

SON

----------------------------------------------------------------------


KARAKAÇAN
Vaktiyle ülkenin birinde eşekçiler yaşarmış. Bu eşekçiler, dağlarda, ovalarda gezen yaban eşeklerini yakalar, onlara boyun eğdirir ve pazarda satarlarmış. Sermaye gerektirmeyen bir işmiş. Eşek yakalamanın yazı kışı olmazmış. Bazen yazın kavurucu sıcakta eşek peşine düşülür, eşek sürüleri takip edilir ve kurulan tuzak sayesinde önce sürü başı yakalanırmış. Sürü başı yakalanınca amaçsız kaçan öteki eşekleri yakalamak kolaymış. Bu ülkede şimdiye kadar tuzağa yakalanmayan bir sürü başı çıkmamış. Bazen de dondurucu soğukta eşek peşine düşülürmüş.
Karlı bir kış günü kırka yakın eşekçi on dört eşeklik bir grubu ırmak kenarında kıstırmışlar. Sürü başı olan eşeği, gruptan ayırıp yakalamak istiyorlarmış. Arkadan ve önden sarıldıklarını gören eşeklerin biri hariç hepsi sağa, ırmağa doğru kaçmışlar. Sadece biri sola, kara doğru kaçmış. Eşekçiler bağırmışlar: “ Irmağa gidenleri bırakın, kara kaçanı yakalayın. “
Kara kaçan kaçmış, eşekçiler kovalamış ama sonunda boynuna kement geçirilen kara kaçan yakalanmış. Karakaçan yakalanınca sürünün diğer eşeklerini yakalamak zor olmamış. Üç gün içinde hepsi çiftliğe getirilmiş.
O gece karakaçan, sürüsündeki eşeklerle birlikte, ahırın kapısını kırarak kaçmış ve karanlıkta izini kaybettirmiş. Eşekçiler, bir daha karakaçan ve sürüsünün peşine düşmemişler. Onlar, kolay boyun eğen, uysal eşekleri yakalamaya devam etmişler. Arada bir dik başlı bir eşek çıkarsa, ona karakaçan demeye başlamışlar. Zamanla bütün eşeklere karakaçan denmeye başlanmış. Eşekçiler, aradan yüzyıllar geçmesine karşın, karakaçanın o dağlarda yaşadığına inanırlar.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

yenerbatmaz
Sr. Member
****
Offline Offline

Activity: 1204
Merit: 264


Hire Bitcointalk Camp. Manager @ r7promotions.com


View Profile
June 23, 2025, 11:39:58 AM
 #6

Dostum bu hikayeleri biraz daha uzatıp kurguyu genişletsen mo acaba? Mesela papağan hikayesini okudum çok damdan düşme olmuş. Hikayeden daha çok masal gibi olmuş o mesela.

Kerten ile timsah mı olacaktı yoksa başlık kerten ile tim mi gerçekten

█████████████████████████████████
████████▀▀█▀▀█▀▀█▀▀▀▀▀▀▀▀████████
████████▄▄█▄▄█▄▄██████████▀██████
█████░░█░░█░░█░░████████████▀████
██▀▀█▀▀█▀▀█▀▀█▀▀██████████████▀██
██▄▄█▄▄█▄▄█▄▄█▄▄█▄▄▄▄▄▄██████████
██░░█░░█░░███████████████████████
██▀▀█▀▀█▀▀███████████████████████
██▄▄█▄▄█▄▄███████████████████████
██░░█░░█░░███████████████████████
██▀▀█▀▀█▀▀██████████▄▄▄██████████
██▄▄█▄▄█▄▄███████████████████████
██░░█░░█░░███████████████████████
██████
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██████
███████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████
R7 PROMOTIONS Crypto Marketing Agency
By AB de Royse Campaign Management

███████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████
██████
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██████
██████
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██████
██████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████
WIN $50 FREE RAFFLE
Community Giveaway

██████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████████
██████
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██
██████
████████████████████████
██
██████████████████████
██████████████████▀▀████
██████████████▀▀░░░░████
██████████▀▀░░░▄▀░░▐████
██████▀▀░░░░▄█▀░░░░█████
████▄▄░░░▄██▀░░░░░▐█████
████████░█▀░░░░░░░██████
████████▌▐░░▄░░░░▐██████
█████████░▄███▄░░███████
████████████████████████
████████████████████████
████████████████████████
Pages: [1]
  Print  
 
Jump to:  

Powered by MySQL Powered by PHP Powered by SMF 1.1.19 | SMF © 2006-2009, Simple Machines Valid XHTML 1.0! Valid CSS!