Öncelikle her görüşe,yoruma saygımız var, ama "Grafik, teknik analiz, temel analiz vs. hikaye, ıvır zıvır abi ya!" diyen arkadaşları merak ediyorum, daha önce bu analiz yöntemlerini kullanmışlar mı da böyle ezbere peşin hüküm verebiliyorlar? Veya kullandıkların da ne gibi bir sonuç aldılar?Neresinde bir eksiklik veya aksaklık gördüler?
Şayet merak edip araştırıp incelerlerse teknik analiz ve temel analiz kullanarak piyasada -borsada- çok iyi yerlere gelen insanların olduğunu görürler.Ha bu insanların bir kısmı sadece teknik analiz, bir kısmı da sadece temel analiz kullanmıştır.Her ikisini birden kullananlar da olmuştur ve bu analizler sayesinde hedeflerine ulaşmıştır yine bu insanlar.Yani illa bir yatırımcı veya trader "Elliot Dalga Analizi" veya "Trend Analizi" yapmadan diğer analiz yöntemlerini kullanarak da aynı verimli sonuçları alabilir.Fakat bu "kesinlikle işe yaramaz,hikaye bunların hepsi!" demek peşin,yersiz hükümden öteye gidemez,kimse kusura bakmasın.
Kaldı ki senin o laf attığın grafikler,fiyat çubukları/yeşil-kırmızı mum çubukları içinde hemen hemen her şeyi,her hareketi barındırır.Senin yaptığın bu yorumlardan tut da okyanus ötesinde günlük 3-5 dolara volkanik dağ içerisinden sülfür çıkarmak adına gündeliği 3 dolara çalışan Endonezyalı emekçiyi de barındırır, Warren Buffet'da vardır o fiyat içerisinde, Peter Lynch'de, Ed Seykota'da, çokomelli damat bile var.Bununla birlikte, f-35,s-400 de var, birbiriyle kanalize olmuş ve etkileşim içerisinde olan hemen hemen her olgu, hareket ve düşünce tarzı var.Sadece alıcıların ve satıcıların fiyatlandırmasıyla hareket eden basit bir mekanizma değildir bu fiyat hareketleriyle oluşan grafikler.Eskiler "Grafik fiyat yapmaz, fiyat grafik yapar" derlerdi.Yani senin her yaptığın analiz o fiyat aralığına/hedefine uyacak diye bir kaide de yoktur.Teknik veya Temel analizlerde de diğer her analiz yönteminde olduğu gibi yanılma payı vardır.
Özetle teknik analiz, temel analiz vb. yöntemler sadece hedefinize giderken kullanacağınız araçlardan ibarettir.Sen ona sistematik ve disiplinli bir şekilde belli kurallara uyarak hükmedersen bir anlam ifade eder ve seni nihai hedefine ulaştırır.Sonuçta bunu uzun bir yolculuk olarak düşünmek lazım.Bu yolculukta ister yayan ol, ister altında son model araba olsun veya bir yat,gemi,uçak vs adına ne dersen de, bunları kullanırken gps, radar, satellite, pusula vb. araçlara ihtiyaç duyuyor musun?Duyuyorsun tabi ki.Sonuçta ve doğal olarak bu kısa-orta-uzun mesafeli yolculukta kaza yapmakta var, yorulup mola vermekte var, yanlış yola/rotaya sapmak ve akabinde geri dönüp o yola tekrardan başlamak da var.
Velhasıl bu platformda böyle peşin hükümlerle işkembe-i kübradan atıp tutarak bu yöntemlerin hiçbir etkinliğinin olmadığını söylemek, ya o araçların ya da o hedef doğrultusunda gidilen yolların birçoğundan bihaber olmak demektir.
Herkese iyi forumlar.
Muhabbetle kalınız.
|
|
|
Tekila Krizi (1994)Ekonomik kriz kısaca, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarması durumudur. Geçmişte yaşanan belli başlı önemli finansal krizler için: 1636 Lale Balonu (Hollanda) 1720 South Sea Balonu (İngiltere) 1720 Mississippi Balonu (Fransa) 1927-1929 Hisse Senedi Fiyatları Balonu (ABD'de patlak verdi bütün dünyaya yayıldı. bkz:Kara Cuma,29 Buhranı) 1985-89 Japonya Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1985-89 Finlandiya, Norveç ve İsveçteki Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1992-1997 Asya Ülkeleri Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1990-1999 Meksikadaki Yabancı Yatırımların Aşırı Artışı (Tekila Krizi) 1995-2000 ABDdeki Tezgâh Üstü Piyasalar Hisse Senetleri Balonu 2000-2008 ABD'deki Mortgage Krizi (Malum emlak krizi küresel finansal krize dönüşmüştü. Bkz: Mortgage/Subprime Crisis) 2011 Yunanistan Hükümeti Devlet Borçları Krizi (Sonradan domino etkisiyle diğer Avrupa ülkelerine de sıçradı. Bkz:Eurocrisis)[/i]Bu yazımızda yine elimiz,dilimiz döndüğünce Meksida yaşanan ve adına Tekila Krizi denen krizden bahsederken, özellikle ekonomi literatüründe önemli yeri ve konuyla yakından alakası olan Crowding Out(Dışlama Etkisi), Dutch Disease (Hollanda Hastalığı) ve Cari Açık gibi kavramlara da kısaca değineceğiz. Tabi literatüre geçmiş bu önemli krizin öncesinde yaşananlara bakmak ayrıca çok önemli. Çünkü çoğu zaman olduğu ve de Çernobil felaketinde de yaşandığı gibi aslında felaketler,krizler adına ne derseniz deyin aniden, bir anda meydana gelmez.Önce geliyorum der ve gelmeden önce de çok önemli sinyaller verir. Bu noktada Ekonomik Krizler bir bakıma bir döngüden ibarettir de diyebiliriz: Kriz geliyorum der!Bu noktada öncelikle 1994 yılında yaşanan kriz öncesi duruma bir bakacak olursak, Meksikada 1976 yılında yapılan seçimin sonucunu, 1970lerdeki Petrol Krizinin derinleştirdiği ekonomik kriz belirlemişti diyebiliriz. Ülkenin krize yürüdüğü dönemde başkan olan Alvarez, bu seçimlerde siyasete veda etti ve iktidara Lopez Portillo geldi. Tam manasıyla ekonomik bir enkaz devralan Portillonun işi hiç de kolay değildi. Fakat beklenmedik bir şey oldu. Meksikanın Veracruz, Baja, California Norte, Chiapas ve Tabasco bölgelerinde çok büyük petrol rezervleri keşfedildi. (Bkz: 1973 Petrol Krizleri/Şokları : Konuyla ilgili Crude Impact belgeselini izlemenizi tavsiye ederim.) (Bkz: https://www.wikizero.com/tr/1973_Petrol_Krizi) Meksikada o güne kadar yılda 190 milyon varil petrol üretilirken, bulunan rezervlerinin 11 milyar varil olduğu açıklandı. 1983e gelindiğinde ise rezervlerin 72.5 milyar varil olduğu ortaya çıkmıştı.Petrolün bulunması sonrasında, uluslararası finans piyasalarının gözü -bilakis dünyada genelinde yaşanan 1970deki Petrol Şoklarından sonra- yeniden Meksikaya çevrilmişti. Daha önce arkalarına bakmadan kaçan yabancılar şimdi Portillo ile görüşme yapabilmek için günlerce sıra bekliyorlardı. Nasıl olsa yağmalanacak büyük bir maden bulmuşlardı. (Bkz:Petrol = Black Gold)Not: Batılı yatırımcılar piyasalarda bu tarz yakıştırmalar kullanmayı severler.Örneğin dolara Benjamin, sterline kraliçe gibi deyimler kullanırlar. Petrole black gold yani siyah altın demeleri gibi. Özellikle son zamanlarda kimi köşe yazıları ve makalelerde bildiğimiz suya blue gold yakıştırması da yapılmaktadır.1977den itibaren petrol gelirleri hızla artmaya başladı. İktidara geldiği gün, özel sektöre büyük vaatlerde bulunan ve mali disiplini sağlayacağını söyleyen Portillo, bu sözlerini unuttu. Para harcarken kendinden önceki dönemdeki yönetimden farklı değildi. Borçlar hızla artmaya başladı. Sadece 12.6 milyar dolar borç, petrol üretim tesislerinin kurulması için gelmişti ve bu para Meksikanın toplam borcunun neredeyse yarısına yakındı. Artan petrol gelirlerinden daha hızlı bir kamu harcaması başladı. Bütçe açığı 1976da milli gelirin %10u iken 1982de %17sine yükseldi.Bu gidişattan ilk başta herkes memnundu. Ülkeye akan petrol gelirleri özel sektöre de hovardaca dağıtılıyor, ihalelerle firmalara peşkeş çekercesine yol,ev,hastane,köprü yaptırılıyordu. Bundan memnun olan grupların hepsi, harcamaları kısıcı, yapısal reform adı altındaki önlemlere karşı çıkıyordu. Fakat 1980lerin başına gelindiğinde petrol fiyatlarının hızla düşmeye başlaması ve kamu gelirlerinin hızla azalmasıyla birlikte işler tersine döndü. O ana kadar yüksek sübvansiyonlarla desteklenen ve hükümetle arası çok iyi olan özel sektör, azalan gelirlerden pay almak için hükümete karşı bir tavır aldı. Aslında iktisat literatüründe Hollanda Hastalığı diye geçen bir hastalığa yakalanmıştı Meksika. Dutch Disease/Hollanda HastalığıNot 2: Bu duruma örnek, Kuzey Denizinde petrol bulunduktan sonra İngilizler hem tekstil, hem de ayakkabı sanayilerini İtalya ve İspanyaya kaptırmışlarıdır. Tabi ki bu sırada, o sanayi dalında çalışanlar işsiz kalmış, petrol bulunması sonrasında işsizlik oranları da hızla artmıştır.Bununla birlikte yeraltı zenginliği diğer olan ülkelerde, özellikle 1990larda Rusya ve petrol zengini olan Suudi Arabistan gibi ülkelerde bu hastalığa sıkça rastlanılmaktadır.Tabii bu hastalığa karşı nadiren de olsa kamu fonları oluşturup birikim yapmak suretiyle efektif önlemler alan ülkeler de var: Norveç gibi.
Norveçte 1967 yılında emeklilik fonu adıyla kurulan bir fona, 2006 yılından başlanarak petrol ve doğalgaz gelirleri aktarılmaya başlanmış. Bu fon, bu adımdan başlayarak Avrupanın en büyük emeklilik fonu haline gelmiş. Norveç Fonunda biriken para 900 milyar dolar düzeyinde. Bu fonun işletilmesi son derecede sıkı kurallara bağlanmış. Çevreyi gözeterek ve yalnızca legal faaliyetlere para yatırarak büyüyor. Her gün 160 milyon dolar dolayında getiri sağlıyor. Hükümet, bütçe amaçlı olarak fondaki paranın yalnızca yüzde 4ünü kullanabiliyor. Geri kalan yüzde 96 ise biriktiriliyor ve getiri getirecek alanlara yatırılıyor. Norveçe zenginlik sağlayan petrol rezervleri bir gün tükense bile bu fon döndürülerek gelecek kuşaklara refahı aktarmanın aracı olmaya devam edecek. (Mahfi Eğilmez ,Kendime Yazılar, 29 Aralık 2015) (bkz: yazının tamamı için--> http://www.mahfiegilmez.com/2015/12/suudi-arabistan-ve-norvec-karslastrmas.html) İşte bu hastalığa yakalanan Meksika ekonomisinde diğer yandan yerli para yabancı paralara karşı aşırı değerlenmiş ve uzun süre eski seviyesine de düşmemiştir. Dolayısıyla, ihraç malları dış piyasalarda pahalanmış ve ucuz mal alıcıya göre daha cazip olacağı için ülke olarak rekabet gücü de kaybedilmiştir. Dışarıya mal satamayan -ihracat yapamayan- sanayici ise peşi sıra kepenk kapatmaya başlamış ve ucuz olan ithal mallarına olan talebin de artması sonucu cari açık hızla büyümüştür. Cari Açık: İlgili ülkenin cari yıl içerisinde elde ettiğinden daha fazla döviz harcamasından dolayı cari dengenin bozulması durumudur. 1982 yılının Ağustos ayına gelindiğinde Meksika gönülsüz olarak moratoryum ilan etmiştir. Moratoryum öncesi dış borç toplamı 100 milyar doların üzerindeydi. Bir ay sonra, Eylül 1982de Lopez Portillo, bütün özel bankalara el koydu ve sermaye hareketlerini kontrol altına aldı. 1982nin sonunda yapılan seçimlerde Portillo koltuğuna veda ederken, bütçe ve planlamadan sorumlu bakan olan Miguel De La Madrid başkan oldu. Moratoryum: Borçlunun ödeme gücünü kaybetmesinden dolayı borçlarının tümünü veya bir kısmını ödeyemeyeceğini ilân etmesine adı verilir. Bu süreç genellikle borçlu ve alıcı arasında borcun yeniden yapılandırılması, borçların vadelerinin uzatılması ile sonuçlanır.Örneğin, Türkiye 1958 yılında moratoryum ilan ederek borçlarını yapılandırma yoluna gitmiştir.Portillonun izlediği yolu aynen devam ettireceği düşünülen Madrid, iktidara geldiği ilk günden itibaren, ekonomide serbest piyasa sistemini benimseyerek liberasyona başladı.Tabi ki her kriz sonrasında yardıma koşan(!) IMF, bu defa Meksikaya yardıma koşmuştu. Buraya kadar Tekila Krizi öncesine kadar gelen süreci anlatmaya çalıştık. Şimdi şu meşhur Tekila Krizine gelecek olursak: Kısaca bu kriz 90lara geldiğimizde -Aralık 1994'te- Meksika hükümetinin cari açığı dengelemek için yaptığı devalüasyon sonucunda piyasaların tatmin olmadığı gibi bir tedirginlik havasına girmesi ve akabinde risk primi yükselerek, zincirleme bir reaksiyon sonucu patlak vermişti. Bu krizin diğer krizlerden farkı ise bir ülkeden sermaye kaçışının tetiklediği ilk kriz olarak literatüre geçmesidir. Krizden hemen önceki o kısa evreye bakarsak malum -diğer kriz evrelerinin ilk başlarında görüldüğü üzere- Meksika'da 1990'ların başında da her şey iyi gidiyordu. Ülke reformları kimisi MIT ve Harvard mezunu iyi eğitim almış yöneticiler tarafından başarı ile hayata geçirilmiş, nihayetinde Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) imzalamış ve bütün bu iyi gelişmeler ile birlikte, yatırımcı güveninin arttığı ortamdan elinde geldiğince yararlanmaya çalışmıştı. Bu arada, Merkez Bankası, 1988'de standart merkez bankası uygulamalarından vaz geçti ve pesoyu dolara sabitledi. Krize giden yolun ilk taşı böylelikle döşenmiş oldu. Para tabanını daraltmak ve faizi artırmak yerine, Merkez Bankası, faizlerdeki çıkışı önlemek ve para miktarını artırmak için Hazine tahvillerini satın aldı. Buna ek olarak, dolar bazındaki tahvillerin geri ödemesi döviz rezervlerini azalttı.Öte yandan, ülkenin Chiapas bölgesinde artan şiddet olayları ve Başkan adaylarından Luis Donaldo Colosio'ya düzenlenen suikast ülkede siyasi istikrarsızlık getirdi. Bu da yatırımcıların Meksika varlıklarının risk primini artırmasına bir başka neden oluşturmuştu. Meksika'da 1994 yılındaki başkanlık seçimlerine yaklaşırken, hükümetin seçim ekonomisine gitmesi, yani genişlemeci maliye ve para politikalarını uygulaması -kesenin ağzını açması- ve bunun sonucu cari işlemler açığının GSYİH'nin yüzde 7'si gibi yüksek bir seviyeye çıkmasına sebep olmuştu. Bu harcamaları karşılayabilmek için hükümet, yabancı yatırımcıların da ilgisini çekmek amacıyla, kısa vadeli yerel para cinsinden ancak dolar geri ödemeli borçlanma kağıdı ihraç etti. Borçlanmanın kolaylaştırabilmek için kısa vadeli peso cinsinden tahvil/bonolar dolar cinsi tahvillerle değiştirilmeye başlandı. Böylelikle küresel çapta hareket eden fırsatçı fonların önü böylelikle açılmış oldu. Meksika Merkez Bankası pesonun dolara endeksli seyrini sürdürdü ve pesonun dolar karşısında yalnızca dar bir bantta değer kazanmasına ya da kaybetmesine izin verdi. Bu bandın korunması için, merkez bankası piyasaya açık piyasa işlemleri (api) yoluyla müdahale etti ve peso sattı ya da aldı. Merkez bankasının müdahale stratejisinin bir parçası da dolar bazında kısa vadeli borçlanma kağıdı ihraç etmekti. Borçlanma yoluyla elde ettiği dövizi peso alımında kullandı ve bu da pesonun değerinin aşırı artmasına neden oldu. Devalüasyon: Bir ülke parasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi, değerinin düşürülmesi.Api(açık piyasa işlemleri): Para politikasının ikinci aracı olan açık piyasa işlemleriyle (APİ) Merkez Bankaları, ellerinde tahvil bulunduranlardan tahvil satın alarak ya da kendi elindeki tahvilleri piyasaya satarak piyasadaki likiditeyi denetleyip fiyat istikrarını sağlamayı hedefler.Döviz (Dolar) Bandı: Ayarlanabilir Sabit Kur Sisteminde, döviz kuru MB tarafından bir dalgalanma bandında belirlenir. Ancak duruma göre belirlenen döviz kuru periyodik olarak değiştirilebilir. Örneğin ödemeler bilançosu açıklarını gidermek için ülke parası devalüe, ödemeler bilançosu fazlalarını gidermek içinse yine o ülkenin parası revalüe(devalüenin tersi) edilebilir.Merkez bankasının pesodaki değer kaybını önlemeye çalışması enflasyon risklerine karşı korunmayı amaçlıyordu, ancak bu da pesonun aşırı değer kazanmasına neden oldu. Pesonun güçlenmesi ithalatın (dışarıdan alınan yabancı ürünlerin) ucuzlamasını sağladı fakat bu da ülkenin dış ticaretinin açık vermesine sebep olmuştu. Spekülatörler pesonun yapay bir şekilde aşırı değerli olduğunu düşündüler ve haklıydılar da. İşte bunun sonucu meydana gelen sermaye kaçışı pesonun üzerindeki piyasa bakısını daha da attırdı. Meksika, seçim öncesi olmasının da etkisiyle, para arzını koruyabilmek ve faizlerin artışını önlemek için kendi Hazine kağıtlarını satın almaya başladı ve bu da bankanın döviz rezervlerinin azalmasına neden oldu. Merkez bankasının peso bazında kısa vadeli tahvilleri dolar bazında tahvillerle değiştirmeye çalışması rezervleri daha da düşürdü. Bunun sonucunda ise Merkez Bankası'nın döviz rezervleri 1994'ün sonunda tamamen eridi. Ülkenin 28 milyar dolar olan ve pesonun dolara endeksli seyrini korumasına yeteceği düşünülen rezervler bir yıldan az bir sürede bitti. Buna bağlı olarak, yatırımcıların ülkenin temerrüde (borca) düşeceği endişeleri ise krizi alevlendirmişti. Hükümet nihayetinde 20 Aralık 1994 yılında devalüasyona karar verdi ve pesoyu yüzde %15 devalüe etti. Ancak bu da büyük bir hataydı. Devalüasyona gidilmeyeceğine ilişkin önceki taahhütlere karşın bunun yapılması, yabancı yatırımcıların politika yapıcılara kuşkulu yaklaşmasına ve daha büyük çaplı devalüasyona gidilebileceği korkularının atmasına neden oldu. Yani krizi çözmesi ve piyasaları yatıştırması beklenen devalüasyon, krizi daha da derinleştirdi. Devalüasyon, bu süreç sonucu, krize dönüştü. Buna bağlı olarak, yabancı yatırımcılar Meksika dışı varlıklara gitti ve Meksika varlıklarına daha büyük çaplı risk primleri uyguladılar. Derecelendirme kuruluşları Meksikanın puanlarını düşürmeye da başlamışlardı. Bunun sonucu faizlerde yukarı yönlü, yerli para biriminde ise aşağı yönlü baskı arttı. Devalüasyonun süreceğini bekleyen yabancı yatırımcılar hızlı bir şekilde yatırımlarını Meksika varlıklarından çekmeye devam etti. Sermaye kaçışını önlemek için, merkez bankası faiz yükseltti ancak bu da büyümeyi olumsuz etkiledi. Merkez Bankası para biriminin endeksli seyrini korumaya çalışırken, gerekli acı reçeteyi uygulamaktan kaçındı. Devalüasyondan sonra yabancı yatırımcıların yeni devalüasyonların olacağına ilişkin korkularının artması risk priminin daha da yükselmesine neden oldu. Bu da yabancı yatırımcıların para birimine spekülatif atak başlatmasına neden oldu. Nihayetinde hükümet faizi yüzde 80 seviyesine yükseltmek zorunda kaldı. Faizlerin büyümeyi sekteye uğratması (dışlama etkisi/crowding out) ile kriz son evresine ulaşmış oldu. Dışlama etkisi/Crowding OutMeksika'nın vadesi dolar borçlarını çevirme zamanı geldiğinde, yatırımcılar yeni arz edilen kağıtlara ilgi göstermedi. Borç geri ödemesi için, merkez bankasının aşırı zayıflamış peso ile aşırı pahalı dövizi almaktan başka çaresi kalmadı. Böylelikle Meksika temerrütle/borçla baş başa kaldı.22 Aralık'ta Meksika hükümeti pesoyu serbest dalgalanmaya bıraktı. Bunun ardından peso %15 daha değer kaybetti. Özetle peso yaklaşık yüzde %50 zayıfladı. Enflasyon yüzde %52'ye ulaştı. Meksika varlıklarına 45 milyar dolar kadar yatıran fonlar, Meksika'da ve diğer gelişen ülkelerde pozisyonlarını likide etti, yani çektiler. En nihayetinde ABD Meksika için Ocak 1995'te IMF öncülüğünde 50 milyar dolarlık bir kurtarma(!) paketi daha hazırladı.Meksika ekonomisi, pesonun değer kaybetmesi ve daha güvenli yatırımlara kaçıştan dolayı derin bir resesyon(durgunluk) yaşadı ve GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) 1995 yılında yüzde %6.2 daraldı.Yükselen faizlerden dolayı, özellikle mortgage geri ödemelerinin yapılamamasından dolayı bankalar battı. Fiyatlar 1995'te yüzde %35 arttı.Bir milyonun üzerinde insan 1995'te işlerini kaybederken, ortalama reel ücretler yüzde %13.5 geriledi. Genel hane halkı gelirleri aynı yıl yüzde %30 düştü. Meksika'da aşırı fakirlik 1994'teki seviyesi olan yüzde %21'den 1996'da yüzde %37'ye çıktı. Bu film size çok tanıdık gelmiştir.Filmi yine aynı bahsi geçen dönemlerde başa sarın, Türkiye Ekonomisi Tarihine sub edin/uyarlayın hemen hemen aynı filmi izlerseniz. Yorum,öneri ve görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Muhabbetle kalınız.Faydalanılan KaynaklarPaul Krungman - Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz
Mahfi Eğilmez, Kendime Yazılar
Para Harekatı - Yaşar Erdinç
Finansal Krizler Tarihi Çılgınlık, Panik ve Çöküş, Charles P. Kindleberger, Robert Z. Aliber
|
|
|
Yine çok faydalı bir yazı daha, tebrik ediyorum bu makalelerin devamını dilerim . Dünya finans piyasalarında söz sahibi ülkeler çok uzun zamandır türev araçları kendi ekonomik sistemlerine entegre etmiş durumda, bu spekülatif hareketlere karşı kendi piyasalarınızı ve ekonominizi korumak için kaçınılmazdır. Türkiye maalesef türev işlemlerinde de çok geri kalmıştır, finansal sistemimizin devrim niteliğinde reformlara ihtiyacı var, ben İsviçre'de bir hedge fund adına options trade ederken Türk piyasalarına da girmek istemiştik, VOB'un bir çok kitabının bomboş olduğunu ve BIST ve TL bazlı türevlerdeki en büyük kotasyonların Londra ve Frankfurt'taki OTC (over the counter) piyasa yapıcılar tarafından verildiğini görünce şok olmuştum... Kaldıraçlı agresif spekülatif işlemlere karşı kendinizi korumanız için, Options, Futures, hatta CDS gibi türev araçlarda uzmanlaşmış bir finans sisteminizin olması gerekir, @Cryptorianx'in yazısını bu konuya da vurgu yaptığı için çok değerli buluyorum. Değerli yorumunuz için tekrardan çok müteşşekir olduğumu belirtmek isterim.Bu arada satır aralarında verdiğiniz çok önemli bilgiler var.Bu bilgi paylaşımı için de çok teşekkür ediyorum. Bahsini ettiğiniz Bist ve tl bazlı türevlerdeki en büyük kotasyonların Londra ve Frankfurt'taki OTC (over the counter/tezgah üstü) piyasa yapıcılar tarafından verildiğini rahmetli Prof. İlker Parasız hocamdan öğrendiğimde inanın ben de şok geçirmiştim.Malumunuz, yine bahsettiğiniz üzere bu finansal araçlara karşı kendimizi yine bu finansal enstrumanları efektif bir şekilde -ki liyakatlı kişilerin iş başına gelmesiyle olur bu- kullanılmasıyla koruyabiliriz. Yoksa sonumuz malum 90'lardaki Meksika ve diğer Latin ülkeleri gibi olabilir. Muhabbetle kalınız. Edit: Aslında hocam bu bahsettiğiniz türevsel araçlardan özellikle cds (credit default swap/kredili iflas takası) ve cdo'lar (teminatlandırılmış borç yükümlülükleri) burada detaylı bir şekilde işlenebilir ve de çok faydalı olur kanısındayım. Vallaha zaman ayırırsanız ben de elim ve dilim döndüğünce katkıda bulunmak isterim bu konulara.
|
|
|
Yani adamlar bildiğin TL'yi ellerine bile almadan TL değeriyle oynuyorlar. Benim yazıdan anladığım bu! Çok ilginç ve bence yasak olması gereken bir şey.
Swap işlemlerini engelleme gibi bir girişim, içinde bulunduğumuz konjonktürde ve ekonomik modelde imkansız değildir, fakat mümkün de değildir.Direkt müdahale olur bu ki faturası da ağır olur.Ekonomi de diğer bir çok bilim dalı gibi hassas dengeler üzerine kuruludur. Tabi bu noktada sizin belli sistematik denetimlerle bu hususta yine ülkenizin çıkarına belli kıstaslar ve kırmızı çizgiler koymayacağınız anlamına gelmez ki olmalıdır da, yapmalısınız .Bir diğer ifadeyle sizin yasalarla belirlediğiniz bir çerçeve üzerine oturmalı ve en başta siz olmak üzere herkes buna riayet etmeli.Burada hukuk ve ona riayet etme adına bir kültürünün içselleştirilmesi durumu da devreye giriyor tabi.Yoksa yasalar,yönetmelikler vs. tek başına bir şey ifade etmez. Türk Lirasının değeriyle oynanması hususuna gelince..Siz bu duruma izin verirseniz oynarlar hocam ki bu da bir tercih meselesidir ve de çok kötü bir tercihtir. Bu konu da dahil yine yorumunuzla alakalı bir diğer yazıma bakabilirsiniz. Buyrun; https://bitcointalk.org/index.php?topic=5160514.msg51671517#msg51671517Muhabbetle kalınız..
|
|
|
Arkadaşlar konuyla ilgili yorumlarınızı ve fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
|
|
|
Profesör Joseph Yam (Son Manipülasyon Bükücü)Bu isim size ne ifade ediyor bilmiyorum fakat benim gözümde özellikle hedge fonları,swap işlemleri gibi finansal araçlarla küresel çapta hareket eden büyük fonlara hakim manipülatörlerin kirli planlarına kabus gibi çöken ve sadece kendi ülkesinde değil ayrıca finans aleminde post modern bir direnişin adıdır Joseph Yam. Bizdeki damatların, partizanların, kraldan fazla kralcı geçinen yöneticilerin aksine liyakat basamaklarını adım adım çıkarak hem kendi ülkesinde hem de yurt dışında kendini geliştirip iyi bir eğitim almış ve yine liyakatle iş başına gelerek önemli yerlerde görev almış ve yine önemli başarılara imza atmış biridir. (Bkz:Profesör Yam GBM, GBS, CBE, JP gibi unvan ve nişanelere de sahiptir.)Özellikle Hong Kong Para Kurulu Başkanı (merkez bankası başkanı) olduğu dönemlerde ülkemizde dahil diğer kapitalist ülkelerin basın yayın organlarında maalesef sadece merkez başkanları maaş sıralamasında en yüksek maaşı almasıyla gündeme gelebilmiş, Sorosun Quantum fonu gibi ülkelerin kaderiyle onayan manipülasyonlarına karşı verdiği amansız mücadele ve diğer önemli icraatları adeta sümen altı edilmiştir. Asian Crisis, 1997Yine o dönemlerde özellikle 1997 yılında Asya Krizi patlak vermiş, 1998'in yaz aylarında da kriz derinleşmişti. Asya Kaplanları (%5in üzerinde büyüme sağlayan Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore ekonomileri) o günkü derinleşen kriz ortamında Asya'nın Kağıt Kaplanları olarak anılmaya başlanmış ve yine bu ülkelerde, devalüasyonlar birbirini izlemiş, büyüme ve işsizlik had safhaya çıkmıştı. Bu derinleşen krize dayanabilen tek devlet bir kalmıştı: o da Hong Kong idi. Peki bu her geçen gün derinleşen krize direnebilecekler miydi? Paul KrungmanPaul Krugman'ın Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz kitabında da bahsettiği üzere; Hong Kong'un ekonomisi, iyi kurallara bağlanmış bankaları ve muhafazakâr bütçe politikasıyla, bölgedeki diğer tüm ülkelere kıyasla, çok daha sağlıklı işlemişti. Sağlıklı yapı nedeniyle, krizin ilk yılında panik nedeniyle sermaye kaçışı olmamıştı. Buna rağmen şehir yanlış zamanda, yanlış yerdeydi. Komşuları geriledikçe Hong Kong'lu işletmeler sıkıntıya girdi. Japonlar alışveriş seyahatleri düzenlemekten vazgeçtiler, Güneydoğu Asya şirketleri Hong Kong bankalarıyla iş yapmayı durdurdular. Daha da kötüsü, hong kong döviz kurunu 7.8 abd doları'na kesin biçimde sabitlemişti. hong kong sırf bu nedenle tokyo'dan bile daha pahalı bir şehir haline geliverdi. Sonuç, durgunluğun derinleşmesiydi.Kaçınılmaz olarak rahatsızlık başladı. devalüasyon olacak mıydı? Hong Kong'lu iş adamları devalüasyon istemeye başlamışlardı. Fakat hükümet kurlara dokunulmayacağını açıkladı. Gariptir ki 1992'de İngiliz hükümeti de aynı şeyi yapmış ama Soros'un tuzağına yakalanmışlardı. Çin'de de bir devalüasyon olacağı söylentileri yayılmaya başlamıştı. Böyle bir gelişme Hong kKng'u iyice köşeye sıkıştıracaktı.Soros'un -bu fona dikkat edin- Quantum fonu ve Robertson'un Tiger fonları bu gelişmeleri izleyerek pusuda bekliyorlardı. Krugman'a göre; bu iki fon Hong Kong'da ikili oynamaya başladılar. Hong Kong borsasında hisseleri açığa satarak piyasada devalüasyon baskısı oluşturmaya çalıştılar. Açığa satmak, hisse senetlerine sahip kişilerin hisselerini ödünç alıp, bir kira bedeli ödeyerek satış yapmaktır. Hisse senedi almak için ödenen bu bedel -bu bir şirket de olabilir bir kişide- krediyi alacak kişinin veya ülkenin kredibilite/güvenilirlik rasyosuna/oranına göre değişebilir fakat genelde yüzde 10'dan fazlası tercih edilmez. Bu açığa satışta belli bir kira karşılığı da dahil diyelim, 100 lira ödeyerek bir süreliğine 1000 liralık bir varlığın sahibi olabilir ve yine o varlıkla işlem (örn:hedge fonu alım-satımı) yapabilirsiniz. Özetle cebinizdeki 100 lira ile 1000 liralık hedge fonu yönetebilirsiniz. (Bkz:kredi kelimesi latince credo kelimesinden gelir; anlamı güven/teminat demektir.)Diğer bir ifadeyle Soros amca 100 Hong Kong dolarını (1usd=7.8hk) alarak 1000 adet hk dolarlık hisse alıyor, sonra da bu 1000 hk dolarlık hisseyi piyasada satıp, 1000 hk doları karşılığı abd doları satın alıyordu. (Hk Doları: Hong Kong Doları)Bu sayede yaratılan kaldıraç etkisi ile Abd dolarına olan talebi arttırarak Hong Kong hükümetini ters köşede bırakıp devalüasyona zorluyorlardı. Zaten ana gaye de buydu. Ayrıca yarattıkları ortamda aldıkları hisselerin fiyatı düşeceği için, daha yüksek kurdan ellerindeki dövizi bozdurup, hisseyi düşük fiyatlardan yerine koyarak iade edebilirlerdi. Nasıl olsa dövizi yönlendirebilecek büyüklükte bir fon akışına sahiplerdi. Yani ellerinde her türlü imkan ve finansal enstrüman vardı. Diyelim ki böyle bir durumda yabancıların elindeki her 100 dolar (sıcak para) ülkenizden kaçmaya kalktığında, bu döviz kaçışına mâni olabilmek için sizin merkez bankanızın elinde ne kadar nakit rezerv olması gerekir? O her 100 dolar çıkışına karşı sizin elinizde 1000 dolar olması gerekir ki kendinizi olası Quantum veya Tiger fonu odaklı kaldıraçlı işlemlerle ülkenizde yapılacak olası operasyonlara/manipülasyonlara karşı savunasınız. Kaldı ki bizim ülkemiz şartlarına bakacak olursak, sizin o 1000 birim doları almanız için ödemeniz gereken bedel ortalama 1000x6=6000 birim tldir. Tabi diğer yandan karşınızda Soros gibi para babaları olunca oyuna 0-1 geride başlıyorsunuz. O dönemde Hong Kongun geride başladığı gibi. Haliyle bu kirli oyunun Soros için zararla sonuçlanması çoğu otoriteye göre de mümkün değildi ve bu maçın sonunda beraberlik de yoktu.Ya Hong Kong doları devalüe edecek ve böylece Soros gibi manipülatörler dolar spekülasyonundan para kazanacaklardı ya da Hong Kong ekonomisi direnip galip gelecekti. bkz:Faiz Dersi -->>http://www.mahfiegilmez.com/2012/10/faiz-dresi.html bkz: Faiz Dayince --> http://www.mahfiegilmez.com/2018/06/faiz-deyince.htmlbkz:Faiz & Para İlişkisi için ---> http://www.mahfiegilmez.com/2012/11/para-ve-faiz.htmlbkz: Borsa ve faiz ilişkisi --> http://www.mahfiegilmez.com/2015/02/borsa-faiz-iliskisi.htmlBu olası iki senaryoda diyelim Hong Kong hükümeti devalüasyona direndi. O zaman mecburen faizleri yükseltecekti. Faizler yükselince paranın hisse senetlerinde olma maliyeti artacak ve hisseler hızla düşmeye başlayacak, bu sayede açığa satılan hisseler ucuza alınıp tekrardan sahiplerine iade edilebilecekti. Hong Kong dolarları bloklar halinde göze batacak şekilde satılıyor ve piyasanın dikkati çekilmek isteniyordu. Bu noktada Hong Konglu yetkililer oyunun sadece bundan ibaret olmadığını söylediler; Quantum ve Tiger fonlarından ülkedeki yerel basındaki bazı gazetecilere ve yazarlara Hong Kong dolarının ve Çin parasının (o dönem rinminbiydi adı sanırım) veya her ikisinin birden devalüasyonun eşiğinde olduğunu anlatan felaket senaryoları yazmaları için paralar ödendi. Yine Krungmana göre, sonraki gelişmelerle oynanan bu kirli oyunun çok daha büyük boyutlarda olduğu anlaşıldı. Soros ve Robertson'un hedge fonları, Hong Kong doları'nın çöküşüne referans olacak şekilde Japon yeni, Avusturalya doları ve Kanada doları'nın düşüşünü gövde gösterisi yaparcasına tetikleyerek bu paraları da göstere göstere açığa satmışlardı. Nihayetinde Soros ve Robertson, Hong Kong'un köşeye sıkıştığı ve yapabileceği çok fazla bir şey olmadığını düşünüyordu.Borsası büyük olsa da, Hong Kong'un kendilerine karşı kullanabileceği para miktarının fazla olmadığı yönünde hesap yapmışlardı. Hedge fonlarını açığa sattıkları ve raporlarla sabitleşen miktarın 30 milyar dolar olduğu sonradan ortaya çıktı. Bu tür bir paraya karşı, Hong Kong'un elindeki kaynakların çok yetersiz kalacağını düşünen iki kişi Soros ve Robertson'du.Amerika'da 1.5 trilyon dolarlık açık pozisyon almakla, Hong Kong'da 30 milyar dolarlık açık pozisyon almak neredeyse aynı anlama geliyordu." Evet arkadaşlar Joseph Yam önderliğindeki Hong Kong ekonomisi direndi ve günün sonunda Quantum ,Tiger gibi fonlar kuyruklarını kıstırarak ülkeden kaçtılar. Eşi görülmemiş bir şekilde Hong Kong Para Kurulu Otoritesi -tabi Joseph Yamın talimatıyla- borsadan hisse almaya başlayıp dirayetli ve sistematik bir şekilde ters pozisyona girdiler.Akabinde Sorosun açığa satış yaptığı hisseleri hızla yukarı gidiyor ve Sorosun fonu zarara uğruyordu. Düşünün adamlar bunu para çıkışlarını önleyen bir devlet müdahalesi mekanizmasından yoksun olmalarının yanında dışa açık bir piyasa ekonomisinde yapmayı başardılar. Bunun yanında kendilerine karşı yapılan olumsuz propagandalara karşı hükümetle ortak hareket edip halkı bilinçlendirdiler. Aşırı harcamalardan kaçınıp tasarruf yaparak rezervlerini arttırdılar. Ve işini iyi yaptığı için de Joseph Yama o dönem itibariyle merkez bankası başkanlarına verilen en yüksek maaşı bağladılar. Bizim yerli basında bunu haber yaptı sadece(!) MB Başkanlarının Maaşları, 2008 VerileriBu büyük manipülasyonun ardından ve yine konuyla ilgili aslında bir manada küresel çapta neyle karşıya karşıya olduğumuzu anlamak adına Morgan Stanleyin baş global stratejisti Barton Biggsin ve yine Paul Krugmanın ifadelerini çok önemli buluyorum. Paul Krugman da Fortune dergisindeki yazılarından birinde: "Ülke içinde, şirketlerle ilgili dedikodu ve söylemlere dayanılarak yapılan manipülasyonlara uygulanacak cezalar çok net ve et-kin bir şekilde düzenlenmiştir. Fakat ülkelere karşı yapılan manipülasyonlar için bir düzenleme yoktur.Ülkelerin sermaye piyasaları herkese açıktır. Fakat bu piyasaları düzenleyen ve herkesin işlem yapmasına izin veren kurumlar ulusaldır. Hepimiz dünya çapında yetkili olan, denetleyici ve düzenleyici bir kurumun vücuda getirilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Örneğin, Londrada çalışan Amerikalı para yöneticilerini, Çinde yaptıkları manipülasyon nedeniyle cezalandıracak bir kurumun nasıl oluşturabileceğini hayal etmek için bile bir fırın ekmek yememiz gerekiyor. Bu taarruz ateşine maruz kalmış bir ülke olmasanız bile, uluslararası çaptaki manipülasyonları cezalandıracak bir kurumu oluşturma konusunu, hemen bugünden düşünmeye başlamalıyız. Barton Biggs şöyle diyor: "Hong Kong para otoritesinin yaptıklarını anlayışla karşılıyorum. Hedge fonlar birlik olup, Hong Konga yaptıkları türden bir saldırıyı bir ülkeye yaptıklarında, darmadağın eden ve ahlaksız bir faaliyet içindedirler. Yaptıkları şey, kendi para kazanma hırsları için ülke insanlarını ateşe atmaktır. Spekülatörlerin parayla dünyayı yönetmesine izin verilemez ve ülkeler ellerindeki silahları bunların ataklarına karşı kullanmalıdırlar." Keza Hong Kong'daki bu insanlar da özellikle Biggs'in vurguladığı gibi bu belayı başlarından defetmek için ellerinden geleni yaptılar.Bizdeki para kurullarının başındaki biatçı idareciler gibi üst perdeden talimat alıp kendi adamlarını zengin etmek adına bayram arası piyasalar kapalıyken(!) dolar alıp satmadılar. Yabancı yatırımcıyı ters köşeye yatırmak için yerli para rezervlerini kısıp olası bir swap krizine sebep olup borsayı bir günde rekor düzeyde %7 zarara uğratmadılar.Sonuçta o yabancı yatırımcı (sıcak para sahipleri) senin yerli hisselerinin 3/2sine sahip.Adama tl satmayıp şark kurnazlığı yaparsan o da gider senin hisseni satıp tl bularak yine senin borsana değer kaybettirir ve olan yine senin kendi yerli yatırımcına,vatandaşına olur. (Bkz: konuyla ilgili yazım için ---> https://bitcointalk.org/index.php?topic=5125502.msg50349579#msg50349579)Belki konuyla alakası yok diyeceksiniz ama...Örneğin ülkemizde kaç tane Aselsan var arkadaşlar? Bir tane! Aselsan gibi bir kağıttan 40 bin tl zararı olan bir arkadaşım var.Adam güvenmiş yerli ve milli servet,şirket demiş yatırım yapmış.Bir günde g-20 ülkesi olan bir bir ülkenin borsası %7 düşer mi? Yazık değil mi bu insanlara,yerli yatırımcıya? Neyse lafı da fazla uzatmadan...Bu konudan çıkarılacak önemli dersler olduğunu düşünüyorum saygıdeğer arkadaşlar. Finansal okur yazarlığımızı arttırmamız çok önemli.O yüzden sizlerle elim ve dilim döndüğünce bu ve benzeri konuları paylaşma gereği duyuyorum.Sonuçta çoluk çocuğumuz, ailemiz de dahil hepimizin geleceği söz konusu.Neden daha iyi yaşam şartlarına ve daha iyi imkanlara sahip olmayalım? Olmamız lazım.Olmamız lazım ki bizden sonra gelenler bu sıkıntıları yaşamasınlar. Umuyorum hepimiz adına her şey çok güzel olacaktır.Muhabbetle kalınız.Faydalanılan KaynaklarPaul Krungman - Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz
Para Harekatı - Yaşar Erdinç
Finansal Krizler Tarihi Çılgınlık, Panik ve Çöküş, Charles P. Kindleberger, Robert Z. Aliber
|
|
|
Beklenen konu da geldi, süper oldu. Ellerinize sağlık, keyifle okudum.
Çok teşekkür ederim hocam güzel yorumunuz için.Muhabbetle kalınız.
|
|
|
çok güzel bir paylaşım olmuş hocam teşekkürler bilgilendirme için. benim yazıdan çıkardığım sonuçsa bir girişimde maksimum fayda yakalandığında o balon patlamadan çıkışı yapmak.
forumun en sevdiğim yönlerinden birisi de şüphesiz ki budur. insanın kültürel donanımına da etkide bulunuyor.
boğa ve ayıya çok daha naif isimler bulmuşlar aslında hem verdiği mesaj olarak hem de genel kültür açısından oldukça verimli bir paylaşım olmuş. Teşekkürler arkadaşlar güzel yorumlarınız için.Muhabbetle kalınız.
|
|
|
yine önemli tarihi dersler içeren şahane bir konu olmuş , modern zamanlarda madencilik işlerinde görülen spekülatif balon ve nitelikli dolandırıcılıkların belki de en ünlü örneği, Matthew Mcconaughey'in çok başarılı performans sergilediği 2016 yapımı Gold ( https://www.imdb.com/title/tt1800302/) filminde işlenmiştir (Kanadalı Bre-X Mining şirketinin gerçek hikayesinden uyarlanmıştır), ona da mutlaka göz atmanızı tavsiye ederim. Teşekkürler hocam tavsiyeniz için.Dediğiniz filmi en kısa zamanda izleyeceğim. Edit: Filmi izledim ve çok beğendim. Adeta dejavu yaşattı diyebilirim.
|
|
|
Mississippi Balonu - 1720Öncelikle Fransada yaşanan Mississippi Balonuna kadar gelen süreci de göz önünde bulundurarak önemli kırılma anlarıyla aktarma gereği duydum. Bu noktada her ne kadar ayrı bir konu başlığı gibi dursa da yine konu başlığımızla yakından ilgili olan başta; Kuzey Avrupada borsa kavramının ilk kez ortaya çıkışı, Hollanda'da ki Lale Balonu, Avrupada kurulan ilk merkez bankaları ve borsa merkezlerinin rollerine elimiz,dilimiz döndüğünce kısaca değinilmeye çalışılmıştır.
Herkese keyifli okumalar diliyorum.Muhabbetle kalınız.(Mississippi Bubble - Madness of Crowd)Borsa kelimesinin kökeni 13.yy.da Belçikanın Brugge kentinde yaşamış Van der Buerse ailesinden gelir. Bu ailenin sahip olduğu büyük köşkün önünde toplanan tüccarlar ticari anlaşmaların yanında alım satım işlemleri de yapmaktaydı. O dönemde Brugge kenti Avrupada finansın merkezi haline gelmişti. Financial Center - Anvers15. yy. sonuna doğru daha esnek ticari yasaların düzenlendiği Anvers kenti 1531de kendi borsa binasını açtıktan sonra Brugge kentinin yerini alacaktı. Duvarında ulusu ya da lisanı ne olursa olsun tüm tüccarların kullanımına açık olduğu yazılı olan döneminin dünyadaki ilk uluslararası borsası olan Anvers Borsası, modern anlamda İngiltere ve Fransa gibi ülkelere de önemli bir örnek olacaktı. Anversteki başlıca spekülasyon konusu Hindistan baharatlarıydı. Hollanda spekülasyonu frenlemek amacıyla 1541 yılında Anvers borsasının en gözde ticaret araçlarından bahis uygulamasını yasakladı. Uygulama şöyleydi: Birinci spekülatör, belli bir döviz kurunun gelecekte belirlenen bir tarihte belirlenen bir miktarda değişeceğine dair bahse giriyordu. İkinci spekülatör ise farklı bir oran üzerinden bahse giriyordu. İki spekülatör sonuçta oluşan farkı birbirlerine ödemeye söz veriyorlardı. 1542de Fransa, İspanya ve İngiltere Anvers ve Lyon borsalarının ana aktörleri oldular. Bu durumun esas kaynağı savaş finansmanı idi. Kral Tahvili ya da Saray Tahvili denen tahvillere tüm Avrupadan para akıyordu. Borçları artan krallar II. Felipe ve I. Françoisin faiz oranları üzerinde baskı yapması bu piyasaya rağbeti söndürmüş, Anvers ve Lyon piyasalarının da itibarını sarsmıştı. Sonunda İspanya Anversi işgal edince artık Amsterdam ve Londra dünyanın yeni finans merkezleri olarak öne çıkmaya başladılar. 1613te yeni borsa binası ile Amsterdamda tüm ticari işlemler bu borsalarda yapılmaya başlandı. 1602de Doğu Hindistan Hollanda Şirketinin bir anonim ortaklık olarak devredilebilir hisse senedi ihraç etti. Ancak hisse senedi alım satımının yaygınlaşması uzun zaman aldı. 1670de yalnızca iki şirketin Doğu ve Batı Hollanda Şirketinin hisseleri işlem görüyordu. Anvers örneğinin de etkisiyle Amsterdamda devlet tahvillerinin işlem görmesi gecikti. 1672de Hollanda hükümeti ilk devlet tahvilini ihraç etti. 1750 yılına gelindiğinde Amsterdam tam anlamı ile bir uluslararası finans merkezine dönüşmüştü. Günümüz spekülasyon literatüründeki "ayı" ve "boğa" tabirlerinin karşılığında aşıklar ve mayıncılar tabirleri kullanılıyordu.Günümüzde put ve call olarak anılan işlemlerin Amsterdam borsasındaki ilk örneği, 1630lu yıllarda Lale Çılgınlığı esnasında görüldü. Spekülatörlere minimum sermayeyle işlem yapma olanağı tanıyan bu uygulama windhandel yani hava oyunu tabirinin ortaya çıkmasına sebep oldu. When a Tulip was Worth more than a House - Tulip BubbleAmsterdam borsası aynı zamanda tüm Avrupaya yayılan ve tam anlamıyla bir çöküşle sonuçlanan -ve daha sonrasında da birçok finansal çöküşe sebep olan- finansal çılgınlıkların kaynağı da olmuştur. Şöyle ki Osmanlı İmparatorluğundan Viyanalı tüccarlar eliyle Avrupaya taşınan laleye olan düşkünlüğün aristokratlardan(toprak sahibi zengin sınıfı) sonra halka da yayılması ile vadeli lale sözleşmeleri çılgınlığı had safhaya ulaşmıştı. 1630lu yıllarda neredeyse tüm Hollanda halkı kendini lale soğanı yetiştiriciliğine adamıştı. Mutasyonlar üretilmiş nadir lale türleri uçuk fiyatlar üzerinden işlem görüyordu. (Bkz: Bir tek lale soğanının Fransanın önde gelen fabrikalarından biri karşılığında satıldığı kayıtlara geçmiştir.) Tulip Bubble Chart1637 yılında lale piyasası çöktüğünde ülkenin en köklü aileleri ve en varlıklı tüccarları da iflasa sürükleniyordu.Sonuçta Hollanda ekonomisi uzun süreli bir bunalıma girdi. 1763 ve 1772deki banka iflasları ve deflasyon dalgası ile Amsterdam borsası çöktü. Bu fırsatı değerlendiren Londra 18.yyda Avrupanın finans merkezi konumuna yükseldi. Londranın örnek aldığı borsa Anvers idi. Kralın finans aracısı Thomas Gresham Anvers borsasının mimari özellikleri üzerine çalıştı. 1566da başlayan inşaat iki yılda bitti ve 1570da Kraliçe Elizabeth borsayı ziyaret ederek Royal Exchangein açılışını ilan etti. 1666da büyük Londra yangını sonrası 1669da yeni bina açıldı. 1698de Kraliçenin izniyle tellallar borsa dışında kahvehanelerde/merdiven altlarında işlem yapmaya başladılar. İlk yıllarda tellallar alt tabakadan aşağılık kimselerdi. İkinci borsa binası da 1838de yandı, 1844te tamamlanan üçüncü bina 1939a kadar hizmet verdi. 17.yy. sonunda hisse senedi satışı yapan şirket sayısı hızla artmaya başlamıştı. Hisse senedi fiyatlarının basında duyurulması da aynı dönemde başladı. 18. yüzyıl gazetelerinin çoğunda 20-25 şirketin hisse fiyatlarına yer veriliyordu. Londra borsası tellalların buluşma yeri Jonathanın kahvesine taşındı ve 1714te hisse fiyatları kahvehane sahibinin ofisine asıldı. 1720de Londra ve Paris borsaları daha sonraki 200 yıl boyunca giderek artacak bağımlılığının ilk işaretleri olacak şekilde peşi sıra büyük çöküşler yaşadı. Mississippi Balonu olarak adlandırılan Fransadaki çöküşün baş aktörü İskoç yatırımcı,ekonomist John Lawa gelirsek... Jonh or Jean LawJohn Law -ki bu adamı ayrı bir konu başlığında da incelemek gerek- devreye girmeden önce Fransa finansal harcamalarını karşılayabilmek adına piyasaya sürekli düşük ayarlı para sürüyordu.İçindeki altın miktarı giderek azalan paralar -tağşiş denir buna- halk tarafından kabul edilemez olmuştu. Tam bu sırada, İngilterede kanun kaçağı olan İskoç asıllı John Law, Fransaya geldi. Law bir ekonomistti ve kısa süre önce (1705) Money and Trade Considerd with a Proposal for Supplying the Nation with Money (Para ve Ticaretin Tarihçesi ve Ülkede Para Arzı için bir Öneri) başlıklı makaleyi kaleme almıştı. Fransız maliye bakanını, bu makalede bahsettiği teorilerini uygulamak için ikna da etti. John -Fransada ismi Jean diye yazılır,çizilir- Lawun 2 Mayıs 1716da kurduğu La Banque Générale isimli özel banka, Fransada ilk defa kâğıt para çıkardı. Sermayesinin dörtte üçü devlet parasından oluşmaktaydı ve devlete bunun karşılığında senet verilmişti.Bu devlet garantili paralar %100 altına endeksliydi. Elindeki banknotu La Banque Généralee getiren herkes eksiksiz olarak altın teslim alabiliyordu. Daha önce tedavülde olan düşük ayarlı paralardan bıkmış olan halk, Lawun yeni(!) kâğıt parasına büyük ilgi gösterdi. Kısa sürede para, endeksli olduğu altına kıyasla prim yaptı. Yani insanlar, saf altına kıyasla La Banque Générale banknotlarına daha fazla para ödemeye hazır hale gelmiştiler. 4 Aralık 1718de banka devletleştirildi ve La Banque Royale adını aldı. Banknotların tedavülü mecburi hale getirildi ve paralar kral tarafından garanti altına alındı.Zorunlu tedavülün sağladığı serbestlikten yararlanan Law, piyasaya devamlı para sürdü. Ama yeni arz nedeniyle paranın değeri düşmüyordu, çünkü Law çok dâhiyane bir düzen geliştirmişti. Bu düzen ise şöyle işliyordu; Law, aynı senelerde deniz ticaretiyle uğraşan birkaç şirketi de alarak Compagnie Perpetuelle des Indes (Mississippi) Şirketinin başına geçti. Şirket, Fransanın Amerikadaki sömürgeleriyle yapılacak tüm ticareti tekeline alıyordu. Bu sayede şirket tüm denizlerde bir ticari monopol haline geldi. Halk, şirketin müthiş derecede kârlı olacağına inandı ve şirket hisseleri kapışılmaya başlandı. Şirket hisseleri, yalnızca La Banque Royalein banknotlarıyla alınabiliyordu. Böylece arz edilen banknotlar için gerekli talep de yaratılmış oldu. Mississipi Company - 1700'sMississippi Şirketinin hisseleri büyük bir hızla yükseliyordu. Law, Louisiananın zenginliğini etkili bir pazarlama planıyla abartılı ölçüde arttırarak mükemmel bir spekülatif balonu yaratmıştı. Şirket hisselerine talep o kadar fazlaydı ki, hisse artırımlarında yatırımcıları sıraya sokmak gerekiyordu. Bir hisse artırımı sırasında, yatırımcılardan birine haksızlık yapıldı ve söz konusu kişi elindeki hisseleri satıp La Banque Royaleden altın çekmeye karar verdi. Ne de olsa söz konusu banknotlar %100 altına endeksliydi (daha doğrusu öyle olmaları gerekiyordu).Fakat realitede kasadaki altın miktarı artık tedavüldeki banknotları karşılayamayacak seviyedeydi. İlk zamanlarda aşırı arz (yani enflasyon) fiyat artışına ve paraya güvensizlik duyulmasına yol açmamıştı.Fakat sonradan bankadan zamanla altın çekildiğini anlayan Law altın çekimlerini/likiditeyi yasakladı. Ancak bu durum daha da büyük sorunlara yol açtı.Bir kere yatırımcının güveni sarsılmıştı. Mississippi Şirketinin hisseleri, yükseldikleri hızla düşmeye başladı ve sonunda şirket hisseleri tamamen değerini yitirdi. En nihayetinde 1720 yılına geldiğimizde Mississippi havzasında vaat edilen altının bulunmayacağı da anlaşılınca -ki bu havza timsahlarla dolu bataklıklardan ibaretti- kriz patlak verdi ve yatırımcılar satın aldıkları banknotları/hisse senetlerini altın ve gümüş karşılığında panik içerisinde satmak istediler. Madness of Crowd - Mississipi BubbleBank Royalee şirketin banknotlarını/hisselerini bozmak için hücum eden yüzlerce insan oluşan izdihamda hayatını kaybetti. Sonrasında gelen intiharlar cabası tabi. 1720nin sonunda Law, XV. Louisnin vekili olan Orléans Dükü II. Philippe tarafından görevlerinden alındı. Ardından Law Belçikaya kaçtı. Mississippi Balonu da -diğer balonlar gibi- hazin bir bir şekilde sona ermiş oldu. Geçmişte yaşanan belli başlı önemli finansal krizler için:1636 Lale Balonu (Hollanda) 1720 South Sea Balonu (İngiltere) 1720 Mississippi Balonu (Fransa)1927-1929 Hisse Senedi Fiyatları Balonu (ABD'de patlak verdi bütün dünyaya yayıldı. bkz:Kara Cuma,29 Buhranı) 1985-89 Japonya Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1985-89 Finlandiya, Norveç ve İsveçteki Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1992-1997 Asya Ülkeleri Emlak ve Hisse Senedi Balonu 1990-1999 Meksikadaki Yabancı Yatırımların Aşırı Artışı (Tekila Krizi) 1995-2000 ABDdeki Tezgâh Üstü Piyasalar Hisse Senetleri Balonu 2000-2008 ABD'deki Mortgage Krizi (Malum emlak krizi küresel finansal krize dönüşmüştü. Bkz: Mortgage/Subprime Crisis) 2011 Yunanistan Hükümeti Devlet Borçları Krizi (Sonradan domino etkisiyle diğer Avrupa ülkelerine de sıçradı. Bkz:Eurocrisis) Not: Yukarıdaki finansal krizlerle ilgili fırsat buldukça konu başlığı açmaya çalışacağım.Faydalanılan Kaynaklar1.Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalıkların Çılgınlığı, Charles Mackay (1841)
2.Finansal Krizler Tarihi Çılgınlık, Panik ve Çöküş, Charles P. Kindleberger, Robert Z. Aliber
3.1630'dan 2010'a FİNANSAL KRİZLER TARİHİ - Balonlar, Panikler, Buhranlar ve Küresel Finansal Kriz , Ahmet Büyükşalvarcı, Selçuk Balı
4.Ulusların Düşüşü - Güç Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri, Daron Acemoğlu , James A. Robinson Diğer ilginizi çekebilecek konular için:ANALİZ: Sadece 10 Yıl Önce... (SDR & SAGP) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4836401.msg43628470#msg43628470
Bankacılık Tarihine Bir Yolculuk https://bitcointalk.org/index.php?topic=4802640.new#new
Venedik Taciri (Tefeciliğin Gelmişine Geçmişine Bir Yolculuk) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4630085.msg41842007#msg41842007
Jacob Fugger (Dünyanın Gelmiş Geçmiş En Zengin İnsanın Hikayesi) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4628180.msg41813922#msg41813922
Newton & Güney Deniz Şirketi (Yaşanmış Bir Borsa Hikayesi) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4622319.new#new
Türkiye & Dünya Ekonomisine Bir Bakış/2017-2018 (Analiz) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4617301.msg41691614#msg41691614
Ekonomimizin gidişatı ile ilgili bir inceleme yazısı https://bitcointalk.org/index.php?topic=4576653.0
Ekonominin yüksek oranda büyümesi iyi midir? (Analiz) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4469284.msg40086685#msg40086685
Teknik Analizin Babası: Charles Dow & Dow Kuramı (Detaylı bir yazı) https://bitcointalk.org/index.php?topic=4573633.msg41234418#msg41234418
Liberland ile ilgili inceleme yazım: https://bitcointalk.org/index.php?topic=4514525.msg40643120#msg40643120
Tether ile ilgili yazım: https://bitcointalk.org/index.php?topic=4546720.msg40930436#msg40930436
Obsesif Kompülsif Bozuklu ile ilgili yazım: https://bitcointalk.org/index.php?topic=4461869.msg39983209#msg39983209
Kpss A Guru ve Diğer Kurum sınavlarına hazırlanacak arkadaşlara rehber olması açısından bir yazı: https://bitcointalk.org/index.php?topic=3062932.msg31551069#msg31551069
Uzlaştırmacılık ile ilgili yazım: https://bitcointalk.org/index.php?topic=4542647.msg40891297#msg40891297
INCITATUS:Tarihte En Yüksek Mertebelere Ulaşmış Bir Atın Hikayesi: https://bitcointalk.org/index.php?topic=4910212.msg44223435#msg44223435
Kripto Para Cüzdanları Rehberi https://bitcointalk.org/index.php?topic=4676767.msg42195173#msg42195173
STUBSS:Belediye Başkanlığı Yapmış Bir Kedi https://bitcointalk.org/index.php?topic=4910033.msg44222260#msg44222260
|
|
|
Bazı kendinden %100 emin, peşin hükümlü yorumları hayretle okuyorum açıkçası. Saygıdeğer arkadaşlar tl kesin şu seviyelere düşmez diye bir şey yoktur.O dediğiniz,bahsettiğiniz seviyelere düşebilir veya tam tersi "şu seviyelere çıkması mümkün değil!" dediğiniz seviyelere de ulaşabilir zaman içerisinde.Borsada her an her şey mümkündür, bunu göz önünde bulundurmak lazım. Yani afaki rakamlar üzerinden konuşmam ne kadar doğrudur bilmiyorum ama 7.2tl ath(all time high/tüm zamanların en yükseği) fiyatından sonra dolar 4.50tl seviyelerini bir daha görmez deniliyordu mesela basında ve diğer sosyal mecralarda...Yani eko-politik pencereden de bakmaya çalışıyorum bu vb. konulara ama.. Yani bana doların sene sonuna kadar 4.50 tl seviyelerine tekrardan düşüp önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde 10tl seviyelerine ulaşamayacağının garantisini verecek olan var mı diye sorayım öncelikle?Yok,olamaz da zaten. Şu yorumları iyi hatırlıyorum..Geçtiğimiz dönemlerde -yanılmıyorsam bu yılın 2. çeyreğindeydi- dış piyasada 1 haftada malum 7.2tl seviyelerini görmüştü dolar.Akabinde 1 aya kalmaz 10tl olur yorumları sıkça gelmeye başladı ki aynı muhabbet btc de de olmuştu kasım 2017 rallisinde hatırlarsanız. Btc 20k seviyelerinden önümüzdeki yıl 100k ve hatta oradan 1 milyon $ seviyelerine ulaşır yorumları ve "go to moon soon!" , "btc-rocket s deploying...countdown!" vb. kendinden emin betimlemeleri sıklıkla görmeye başlamıştık.Sonra ne oldu dersiniz, dolar 4.5-5 tl seviyelerine , btc'de 3500$ seviyelerine geriledi. Kısaca demem o ki piyasa her zaman impulse şeklinde hareket eder, bir iner bir çıkar.Bizler zaten o iniş çıkışlarda major trendlerde oturduğumuzda kazanırız.Tam tersi senaryoda ise zararı kısa kestiğimizde olası zarardan kar ederiz açtığımız pozisyon sonrası. Fazla uzatmadan trend takip edici sistemler geliştiren ünlü bir borsa tüccarı/trader olan Ed Seykota'nın "Market Wizards" kitabındaki söyleşisinden bir alıntıyla bitirmek istiyorum: "Kişi hangi pozisyonun doğru veya yanlış olduğunu önceden net olarak bilemez.Fakat çok net olarak şunu söyleyebiliriz ki: ekonomi kanalları, borsa dergileri, ekonomi sayfaları, ekonomi ve gelecek ile ilgili söz söyleyen herkes sadece masal anlatır. Çünkü geleceği kimsenin bilmesi mümkün değildir." Muhabbetle kalınız... Edit: Konuyla ilgili Erkin Şahinöz'ün en son youtube kanalında paylaştığı şu videoyu izleyemenizde fayda var arkadaşlar-->> https://www.youtube.com/watch?v=dz4oFpkKYBs
|
|
|
Harari, kitaplarından birinde Newtonun hayatının hatası olarak gördüğü bu duruma kısaca değiniyordu, okuduğumda epey ilgimi çekmişti. Biraz daha detaylı okumak iyi geldi, paylaşım için teşekkürler, bu olaya benzer olarak Mississippi Balonu var, ilgililerin ona da göz atmasını tavsiye ederim. Onun dışında: Zekanın türleri vardır. Ve yine bir insan ne kadar zeki olursa olsun, her şeyde aynı anda muhteşem olamaz. Kendi uzmanlık alanında harikalar yaratabilir(kendi alanında bile bocalayabilir) ama o alandan çıktığında epey feci çuvallayabilir. Bu konuyu özetleyen harika bir alıntı var: Im no genius by any means, but Im smart in spots and I stay around those spots. (Ben bir dâhi değilim ama, bazı alanlarda iyiyim ve o alanlardan ayrılmayacayak kadar da zeki.) Bu söz dâhiler için bile geçerli çünkü dâhi dediğimiz insanlar şöhrete dönüşüp, spekülasyon ve abartıyla dâhi etiketine sahip oluyor. Dâhiler düşünüldüğünün aksine, hata yapmayan, yaptığı her şeyi mükemmel yapan, insanüstü varlıklar değillerdir. Haklarında söylenen çoğu şey abartı ve uydurmadan ibaret, zira şehir efsaneleri ve şaşalı hikâyeler olmadan bir dâhi yaratmak pek mümkün değil. Dâhiler en nihayetinde; sıradan ama tutkulu, çalışkan ve biraz da şanslı insanlardır, hepsi bu. Tarih boyunca pek çok dâhi, iyi olduğu alandan ayrılmış ve şöyle şeyler söylemiştir: https://evrimagaci.org/tesla-ve-einstein-4077"Einsteinın görelilik çalışmaları göz alıcı bir matematiksel kılıftan ibarettir. Bu kılıf, insanları büyüler, etkiler ve bir yandan da altında yatan hataları gizler. Einsteinın Teorisi, cahil insanların onu bir kral gibi görmesi için mor renkte giysiler giyen bir dilenci gibidir. Teorinin yandaşları, bilim insanı olmaktan ziyade metafizikçilerden ibarettir." Nikola Tesla (The New York Times, 11 Temmuz 1935) Aynı Tesla, 75. doğumgünü şerefine verilen galada, Einstein'ın "E=mc2" formülüyle ilgili şunları söylüyor: "Ben bugüne kadar sayısız atomu birbiriyle çarpıştırdım, hiç de dikkate değer bir enerji açığa çıkmadı." Newtonun durumdunda olan şey aslında basitçe bu, o da sıradan insanlar, küçük yatırımcılar gibi yatırımın psikolojik evrelerine kanıp, sürü psikolojisi + market psikolojisiyle kendini kaybetti, sonuç da bu oldu. Son olarak, dikkat ederseniz, bütün kompeks yapılar tek bir faktörün üzerine inşa edilir: insan. Her ne kadar bu kompleks yapıların içine dalındığında tek gerçek faktör olan insan çoğunlukla unutulsa da, her şey insanlar üzerine kuruludur. O yüzden bunun gibi alanlarda(siyaset, ekonomi, girişimcilik vs.) başarılı olmanın yolu, her şeyin üzerine kurulu olduğu aktörü çok iyi tahlil etmekte ve çözümlemekte yatar. Hocam konuya bu güzel katkılarınızdan ötürü çok teşekkür ederim.Açıkçası dediklerinizin altına imzamı da atarım hiç tereddüt etmeden. Bahsettiğiniz "Mississippi Company" balonu "Güney Deniz Şirketi/South Sea Company" balonu/bubble ile birebir örtüşüyor.Birisi malum İngiltere'de diğeri ise -Mississippi Company Bubble- Fransa'da.Fırsat bulursam - ki aklımdaydı uzun zamandır bir türlü fırsat bulamıyordum- bu konuyu da burada işlemeye çalışacağım, hatırlatmanız iyi oldu. Tekrardan katkınız ve yorumlarınız için teşekkür ederim.Muhabbetle kalınız.
|
|
|
Bence şuan ekonomimizle övünsek bile borcumuz ile de dizimi dövmek zorundayız, çünkü bu büyümeye eşdeğer oranda çılgın bir borç durumu söz konusu ve devletin bu denli borç içerisinde olması bundan sonraki büyümenin finans sıkıntısı sebebiyle gerilemesi ve işlerin tamamen sarpa sarması
Güzel söz. Dediğiniz gibi ceremesini biz çekeceğiz yine günün sonunda.
|
|
|
Hocam aslında akademik bir makale değil bu sıradan bir inceleme yazısı.Bir daha ki sefere daha çok dikkat ederim.Teşekkürler yorum için. Hocam inanın ben de neler olacağı hakkında pek kesin yargılar da bulunamıyorum MB'de şu süre zarfında.Malum MB tam bağımsız hareket ediyor diyemiyoruz, bildiğin mevcut hükümetten talimat alıyorlar.Erdem Başçı dönemindeki gibi şöyle şok politika faizi uygulayacak bir yapı yok hali hazırda.Tabii Bist'in 3/2 Londra borsasının (yabancıların) elinde döndüğünü göz önünde bulundurmak lazım.Kaldı ki içeride birikim ve o birikimlerin hanehalkı tarafından tasarruflara, o tasarrufların da efektif yatırımlara dönüştürme eğilimi çok düşük maalesef ülkemizde.Sadece yastık altı birikimle olmaz bu iş.O birikimlerin yatırıma, yatırımlarında servete dönüşmesi lazım.Kaldı ki Londra'da ki yatırımcı biz buradan (TCMB) tl musluğunu kesince gidip Türk hisselerini bozdu tl bulabilmek için.Adamlara sağ gösterip sol vurduk bu son swap krizinde ve akabinde faturası çok ağır oldu.Aslında olan yerli yatırımcıya yani bize oldu günün sonunda.
|
|
|
harika bir çalışma olmuş hocam sonuna kadar zevkle okudum Teşekkürler yorumunuz için.Muhabbetle kalınız.
|
|
|
açtığınız konuları takip ediyorum hocam buda çok güzel bilgilendirici bir konu olmuş teşekkürler
Rica ederim.Ben teşekkür ederim. Umarım faydası dokunmuştur. Bankacılık ilk tefecilik ile başlamış. Gerçi hala öyleler ama tek farkları yasal olmaları. Bu arada imf nin resmi sayfasında paylaşılan resim iyimiş.
Imf in resmi sayfasında paylaşıldığı için konu içerisinde burada da paylaşma gereği duydum.Yorumunuz için teşekkür ederim. Muhabbetle kalınız.
|
|
|
Yazı çok güzel ve kesinlikle yol gösterici bir konumda. Bunalım durumunda ki iyileşmeler içeriden gelen organik çözümlerle yapılması suni etkiler her zaman bir tarafı eksik bırakmaya devam ederek yeni bir bunalıma neden olacaktır.
Yorum ve ilginiz için teşekkür ederim.Belirttiğiniz üzere bu vb. suni çözümler yeni ve daha derin krizlere sebep oluyor.Son zamanlarda dünya genelinde yayınlanan güven ve korku endeksleri de bu durumu destekler nitelikte.
|
|
|
Değerli @trendcoin ,
newton'dan kalan yarım şarabı da bi içtiyseniz yarasın derim : )) bu gün açıkçası ülkemiz adına her şeyin çok çok daha güzel olacağına dair mutlu ve bir o kadar umutluyum.
"marx hegel'i değil de nelson'ı tanısaydı; da vinci italya'da fakirlik içinde sürünmeseydi de fatih'i tanısaydı. vs. vs. kim bilir neler olurdu?" neler olmazdı ki? Yani zarlar düşeş gelseydi olaylar çok daha farklı tecelli edebilirdi durumu sizin de belirttiğiniz üzere.Aslında Fatih ve Da Vinci devrin çok ötesinde düşünce yapısına sahip ve çok aykırı adamlar.Enteresandır, İlber hocanın da belirttiği üzere Fatih'i bir biz çok seviyoruz.Ne babası ne sadrazamı ne Vatikan'ı sevmiştir Fatih'i bir bizler hariç.Çünkü aykırı ve farklı düşünen bir insan.Dönemi itibariyle Eski Ionya dilini bile bilen birisi.Ben de çok isterdim aslında milliyetçilik ve siyasal/politik din boyutunun ötesinde evrensel bir düşünce ortamında Da Vinci ile tanışmalarını ve ortak projeler yürütmelerini...
Newton'a gelirsek.. Abi Newton İncil'e ayırdığı zamanın belki %10'u bilimsel çalışmalarına ayırsaydı yine dünya tarihinde olaylar belki daha farklı tecelli edebilirdi. Yani ben de Newton'a kefil olamıyorum bu hususta açıkçası fakat olasılıklarla da kurguladığın senaryolar bir yerden sonra seni paradoksa sürükler.Fakat şunu da belirteyim sıkıntılı da bir karakter Newton yine dönemi itibariyle."Yanımda Güney Deniz Şirketi ile alakalı konuşursanız külahları değişiriz" gibi ve daha ağır ifadelerde de bulunmuş sorunlu,sıkıntılı biri.Sonuçta her insan gibi o da yanılmış,aldanmış.Normal aslında bu durum...Günümüzde bir çok ponzi scheme kurbanı olan nice makam ve mevki sahibi insanlar gibi..
"sürü psikolojisi insanların vasatlığından kaynaklanıyor, mesela x bir ülkenin kralı bir vaka paylaşsa vasatizmin taraftarları onu koşulsuz şartsız yüceltir. ancak daha fazla anlam ifade eden başka bir doğru çok karşılık görmez; çünkü her koşuldan önce iki kişinin anlaşabilmesi için aynı dili konuşabiliyor olması gerekir."
Görüyor ve arttırıyorum.Kaldı ki bizde bu psikoloji "şeyh uçmaz mürit uçurur!" seviyesine evrilmiş durumda.Vallahi kraldan fazla kralcılar mı dersin, anti düzen peygamberi Tyler Durden mı dersin, rahmetli üstat Kadir Mısırıoğlu mu dersin,her eve bir Dexter lazım mı dersin...bilemedim.
"Sicim Teorisi, Elliot Waves , Marx Hegel vs." çok derin ve güzel konular hocam yalnız yaz yaz, anlat anlat bitmez : )) İnşallah bir platformda veya etkinlikte yüz yüze tanışma fırsatı bulursak uzun uzadıya konuşuruz bu konuları.
Bu arada hazır bahsi geçmişken ve unutmadan belirteyim; Erkin Şahinöz gibi bir değer inanın benim içimde de bir yaradır.Adam bir şeyler anlatmak için çırpınıyor adete ki ihtiyacı da yok aslında.Geçenler de yoğun istek üzerin -ki ben de çok ısrar etmiştim kendisini sağ olsun kırmadı kendisini takip edenleri- yeni açtığı kendi youtube kanalında doların başabaş noktasını her zaman olduğu çok güzel ve sarih bir dille anlattı.Adama tutup yok faizi oranını yanlış aldın ve yanlış bilgi veriyorsun diye saçma sapan yorumlar yapıyorlar.Gerçekten böyle değerlerimizin kıymetini anca kaybedince anlıyoruz.
Vallaha hocam Peter Brandt i ben de takip ediyorum ve de bazı analizlerini beğeniyorum ne yalan söyleyeyim.Fakat bir Erkin Şahinöz eder mi? Kesinlikle etmez! Hele bir Nouriel Roubini var ki o camiadan evlere şenlik..
Neyse, fazla da uzatmadan.
Ben de çok teşekkür ederim yorumunuz ve katkılarınız için.Şahsen ben de pek kıymetli kazanımlar elde ettim sayenizde.Görüşmek üzere.Muhabbetle kalınız.
|
|
|
|