İşin romantikliğini kaçıracağım belki ama o dönemlerde insanlar birayı mecburiyetten içiyorlardı. Salgınlar o kadar büyük boyutlara ulaşıyordu ki su içmek neredeyse mümkün olmuyordu. Zenginler çoğunlukla şarap, fakirler ise bira içmek durumunda kalıyorlardı.
Ayrıca en son Thames kenarında bira içtiğim yer 18. yüzyıldan kalma olduğunu söyleyebilirim. Kaldığım evin tahta perdesini kazıdığımda en az 30 kat boya çıkıyordu. Londra dokusunu hala koruyor. Geç kalınmış bir şey yok
Sanayinin Avrupadaki beşiği Almanya mesela. Ben Almanya'yı görene kadar her tarafı fabrika sanıyordum. Ama oradaki yeşilliğe bakmaya doyamadım.
Ama derseniz ki İstanbul'un eskisine özlem duyabilirim, işte bunun geri dönüşü yok. Bırakın 18. yüzyılı 1990'ları bile görmek mümkün değil artık...